8 Haziran 2019 Cumartesi

Osmanlı döneminde kastre edilmiş bir Harem ağası ve kader arkadaşlarının öyküsü...

Kızlar ağası, Harem ağası ya da Darüssaade ağası Osmanlı Devletinde padişah ve sadrazamdan sonra gelen en yüksek üçüncü kişiydi.
Sarayın, hadım edilmiş siyah ırktan olan erkek köleleri arasından seçilirdi.
Osmanlılar bir erkeğin hadım edilmesini İslam dinine aykırı buldukları için bu köleleri kendileri hadım etmezler, ergenliğe ulaşmadan önce hadım edilmiş olanları satın alırlardı. Mısır ve Sudan gibi ülkelerden Mısırlı Hıristiyan veya Yahudi köle tüccarları tarafından İstanbul’a getirilip pazarlanan köleler, bazen de saraya hediye olarak sunulurlardı.
Sarayda bu görevi almalarının birçok nedeni vardı. Öncelikle bu siyah kölelerin cinsel işlevleri ergenliğe ulaşmadan önce yok edildiği için kadınlarla aynı ortamda bulunmalarında, haremde görev yapmalarında hiçbir sakınca görülmüyordu. Ayrıca erken yaşta hadım edilmiş oldukları için daha yumuşak bir kişiliğe sahip olduklarına inanılıyor, hiçbir zaman çocukları olmayacağı ve hiç akrabaları da olmadığı için padişah ve saraya olan sadakatlerinden kuşku duyulmuyordu.
Padişahın huzuruna gerektiği zaman çıkabilme yetkisine sahiplerdi. Kızlar ağası padişahın huzurunda samur bir kürk giyer, sarayın güvenliğini sağlayan Baltacıların kumandanlığını yapardı. Padişahla sadrazam arasında ve padişahla Valide Sultan arasındaki haberleşmeyi sağlar, hareme yeni cariyelerin alınması, haremdeki nikah, sünnet düğünü ve doğum törenlerinin düzenlenmesiyle ilgilenirdi.
Önceleri Kızlar ağasının konumu beyaz ırktan bir köle olan Kapı ağasından daha düşüktü. Ancak özellikle 17. yüzyılda nüfuzları çok arttı. Padişaha olan yakınlıkları nedeniyle protokoldeki yerleri zamanla Kapı ağasının da üzerine çıktı.
Bazı siyah köleler kendileri için daha yüksek imkânlar bulma amacıyla kendi istekleri veya ailelerinin istekleri üzerine hadım edilip köle olurlardı. Diğer siyah köleler ise bazen bir suç işledikleri için ceza olarak, bazen de köle tüccarları tarafından ele geçirilip hiçbir suç işlemedikleri halde kazanç amacıyla hadım edilip köle olarak satılırlardı.
Özetle; bir tarafın sistemi otursun diye diğer tarafın mutsuz ve feda edildiği acımasız bir insanlık trajedisiydi bu.
Hareme gelen siyah köleler önce en aşağı rütbede hizmete başlarlar, sonra
sırasıyla acemi ağası, nöbet kalfası, ortanca, hasıllı, on ikinci hasıllı, yaylabaşı gulamı, yeni saray baş kapı gulamı olurlardı. En başarılı olanları ise Kızlar ağası olarak atanırdı. Görevden alındıkları takdirde de Mısır’a gönderilerek ömür boyu maaşa bağlanırlardı.
Kimler geldi, kimler geçti bu masal şehirden. Bu portrenin öyküsü de buydu.
Kim bilir; mutlu muydu, mutsuz muydu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1924 Erzurum Depremi ve ATATÜRK

1 EKİM 1924 - ATATÜRK'ün, Erzurum'da "Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu"nun çalışmalarını denetlemesi ve fe...