Cevat Şakir tahsiline Robert Kolejde başlıyor. Fakat Boğazın denizi ona dar geliyor. Karşı tepelere çarpıp geri dönen bakışlar ona yetmiyor. Kapana kısılmış gibi olan su (boğaz) ona dar geliyor. Enginler peşinde olan Cevat Şakir bu enginleri bulamayınca kendini okuyup yazmaya veriyor. Kolejde iken kendisine verilen 10 sayfalık bir kompozisyon ödevini 30-40 sayfa olarak yazabiliyor, eline geçeni okuyor, öğreniyor. Gariptir ki Kolej yönetimi kütüphaneyi ona yasak ediyor. Hiç çok okuyor diye öğrenci cezalandırıl mıymış ? Garip şey. O da kitapları arkadaşlarına aldırtıp okuyor. Okudukları o yaşlardaki bir çocuk için fazla gelecek türden yapıtlar. Shakespeare, Bacon, Dickens, Yeats, Chesterton, Byron, Shelley.
İstanbul’da daha elektrik yok. Petrol
lambaları revaçta o zamanlar.El lambası ise lüks. Sırf kitapları okumak için
Cevat Şakir bir tane el lambası ediniyor. Geceleri battaniye altında el feneri
bitene dek okuyor da okuyor.
Bir gün kolejde okuduğu bir nutuk
beğenilip kolejin mecmuasında neşredilince (basılınca) ismi duyuluyor. Ardından
İkdam gazetesinde tercümeler yapıyor. Kolejden mezun olunca deniz sevdasına
uygun şekilde İngiltere Portsmount’daki bahriye mektebine gitmek istemesine
rağmen ailesinin isteğine uyuyor ve Oxford Üniversitesi Modern Tarih
Fakültesine gidip mezun oluyor.
4 yıl sonunda yurda dönüyor ve ilk
yazısını Sedat Simavi’nin mecmuasında yazıyor. Türkiye’deki ilk renkli mecmua
kapağını çiziyor. Altın ezmesini öğreniyor ve tezhip sanatını modernize etmekle
uğraşıyor. Ve adı ülkede bilinmeye , kendisi tanınmaya başlıyor.
3 harbi sırası ile yapan Türkiye’de bir
aralık asker kaçakları muhakeme edilmeden kurşuna dizilmektedir. Memleket bir
devirden ötekine aktarılışının sıkı bir intikal devresindedir. Günlerden bir
gün aile ocağından ayrı kalmış birkaç asker, bindikleri tren köylerinin
yanından geçerken atlayıp ailelerini görmüşler ve bir iki gün sonra da gidip
kıt’a lara teslim olmuşlar. O zamanın haleti ruhiyesi içinde bu askerlerin de
kurşuna dizilmelerine karar veriliyor. Bu çocuklar kararı öğrenince
hapishaneden kaçmayı düşünüyorlar. Fakat bu planlarını tahakkuk
ettiremeyeceklerini anlayınca elbiselerini satıp aptest alabilecek suyu
ısıtacak kadar kömür tedarik ediyor ve kalanı oradakilere dağıtıyorlar. İşte
Cevat Şakir bu muhakemesiz idam edilen gençlerin vaziyetini tarif eden bir yazı
kaleme alıyor. Resimli Mecmua’ya diğer bazı yazıları ile beraber bunu da
gönderiyor. O esnada Şark Harekatı baş göstermiş olduğundan bu yazıyı geri
almak istiyor, fakat mecmuanın sahibi M.Zekeriya geri vermiyor. Bu sefer yazıyı
koymaması hususunda ricada bulunuyor. O da vaat ediyor.
Bir akşam Üsküdar’daki evinin kapısına
ağır darbeler iniyor; “Açın Polis !”
-Kimi arıyorsunuz?
-Cevat Şakir Bey siz misiniz?
-Evet…Ne var?
-Benimle karakola kadar geleceksiniz…
-Karakola mı? Bir şey mi var ?
-Bilmiyorum. Gidince komiser bey size
anlatır.
Ev halkı telaşa düşer. Karakoldaki
komiserde bir şey söylemez.Ertesi gün Haydarpaşa garında yanına getirilen
M.Zekeriya’yı görünce durumu anlar. Tren Pendik’e doğru giderken M.Zekeriya
adaları göstererek Cevat Şakir’e “Bunlara iyice bak. Bir daha göremeyeceksin
çünkü.”
Ankara ana baba günlerini yaşamaktadır.
İstiklal mahkemeleri her gün idam kararları vermektedir. Ve temyiz edecek makam
da yoktur. Cevat Şakir sert çehreli İstiklal Mahkemesi önüne 15 gün arayla 2
kez çıkar. İkincisinde Mebus Hamdi Nebizade yanına yaklaşıp “Sizin için idam
kararı verecekler… Fakat asmayacaklar.” Diye fısıldıyor. On dakika sonra sert
bir ses hükmü veriyor; - Üç yıl kalebend!..
İkisini de Bodrum kalesine göndermeye
karar veriyorlar. Fakat işleri kendine göre yontmayı beceren Zekeriya Bodrumun
havasının kendisine yaramayacağını öne sürerek kendisini Sinop Kalesine
göndertiyor. Cevat Şakir Bodruma sevk edileml üzere 3 ay Ankara hapishanesinde
bekliyor. Sonrasında aktarma otobüs yolculukları ile çileli yolculuk tam 3 ay
sürüyor. Hatta trajikomiktir, Muğla Jandarma Şefi kasabaya gelen seyyar bir
artist kumpanyasından Fitnat hanıma aşık olduğundan Cevat Şakir’i ona aşk
mektupları yazsın diye 15 gün orada tutuyor.
Bodrum’a varına 6 aydan beri devam ede
gelmekte olan manevi baskıdan birdenbire sıyrılıyor. Ve müthiş bir hafifleme
hissediyor. Sahile varıp ta engin denizi görünce ürperip Faleron’u hatırlıyor.
Falerondaki engin denizi. Asla devam edemeyeceğini sandığı hayat işte
karşısında duruyor.
Bodrum… O zamanlardaki tüm
bakımsızlığına rağmen bir cennetti. Cevat Şakir’in yaşamaya mahkum edildiği
kale yıkılmış olduğundan Bodrumdaki en pahalı deniz kıyısındaki evi 25 kuruş
aylıkla kiraladı. Sırtındaki yatağı evin denize bakan odasına yerleştirdi ve
hürriyetinin tadını çıkarma ihtiyacı hissetti. İlk önce denize karşı durup
şarkılar söyledi, sonra avludaki kuyudan su çekip saatlerce taşların üzerine
döktü. Bununla tabiata karşı bir şükran borcunu ödediği muhakkaktı. Asmalı
bahçeye ve denize baktı uzun uzun. Bu işin gadr (kötülük) yüzünden bir lütuf
olduğuna kanaat getirdi. Ve ayaklarını gere gere yattı. İlk hürriyet gecesini
mütebessüm bir çehre ile geçirmeye karar verdi. O civarda rakı kaçakçıları
vardı. Kolcuların dikkatini başka tarafa çekmek için evin altına dinamit
yerleştirmişlerdi. Gece dinamit infilak edince Cevat kendini öteki dünyaya
seyahat ediyor zannetti. Ertesi sabah evden çıkınca insanların sırtında
çuvallarla kaçıştıklarını gördü. Kaçakçılar onu polis sanmışlardı.
Bodrumdaki hayatı Cevat Şakir’in
Halikarnas Balıkçısı oluşunun hikayesidir. Artık onun için sadece tabiat ve
kalemi vardı. Tabiatı görür, alır eline kalemi yazar…Yazar… Bütün Yunan
mitolojisinin örülüş ve çözülüş hikayesini buradan takip etmek onun için Allah
vergisinin en kıymetlisidir. Tam bir verim ve boşalma halindedir. Faleron’da
kilitlenen düğüm burada çözülmüştür. Her tarafından hayatiyet fışkırmaktadır.
Kalebend oluşu denize açılmasına mani olduğu için, denizi sadece sahilden
seyretmekte ve kendini bütün benliği ile yazı yazmaya, Fransız ve İngiliz
edebiyatından binlerce sayfa tercümeler yapmaya vermektedir. Birdenbire
kendisini küçük yaştan beri yaşamaya özendiği diyarda bulunca Cevat Şakir artık
kaleminin en ele avuca sığmaz adamıdır. Fakat bu hayal alemi 1,5 yıl sonra sona
eriyor. Kendisine bir lütuf olsun diye onu İstanbul’a geri gönderiyorlar. Oysa
o Bodrum’da yaşamak istiyor. İstanbul’da kalebendliğinden kalan 1,5 yılını
dolduruncaya kadar zor dayanıyor. Bir yandan yazılar ve tercümeler yapıyor,
diğer taraftan da cezası bittiğinde yerleşmeye karar verdiği Bodrum için
oltalkar alıyor,sandal teçhizatını düzüyordu.
Bir gün soluğu Polis Müdürlüğünde alıyor.
- Efendim ben Bodrum’a yerleşmeye karar
verdim.
- Bodrum’a mı? Gayet tabii. Ama bunu bana
neden söylüyorsunuz?
- Neden mi? Bir buçuk yıldan beri nezaret
altındayım da…
- Ne münasebet beyim!.. Sizin burada
olduğunuzun biz farkında bile değiliz!...
Cevat bir an için boğulacağını sanıyor,
sendeliyor ve oradan kendini dışarı zor atıyor. Kendisini Bodrum’a giden
vapurda buluyor. Artık tamamıyla hür, Bodrum’un hatırı sayılır
vatandaşlarındandır