Mona Rosa bizden önceki kuşakları da bizimkini de Cemal Süreya, Ataol Behramoğlu şiirleri gibi etkilemiş bir şiirdir…
Dokunur bize böyle şiirler.
Arkasındaki yalnızlığı, saklı bahçeleri, gizli şifreleri merak ederiz. Kendini yalnızlığa, tekliğe mahkum etmiş ; yalnızlığını kendinden bile saklayan bu büyük şairin yüzü az bilinir ama izi köklü ve derindedir…
Sezai Karakoç’un ;
-Kimseyle fotoğrafı yoktur.
-Kimseyle söyleşi yapmaz.(Şair kimliği ile tek söyleşisini Kilis’te yayınlanan Kent adlı taşra gazetesine vermiştir)
-Kitaplarını kimseye imzalamaz.
-Hiçbir kimseden ve hiçbir kurumdan hediye kabul etmez.
-Ödül kabul etmez.
-Televizyona asla çıkmaz.
-Para ile ilişkisi yoktur ve tek mülkiyeti 60 metrekare evdir.
Siyasal Bilgilerde(Mülkiye’de) okurken şairimiz, gönlünü aynı okulda okuyan bir muhacir kızına kaptırır ve aşkına karşılık bulamaz. Okul bitene kadar azimle şansını dener. Lakin istediği hiç olmayacaktır.
Mezuniyet töreninde Sezai Karakoç yazdığı şiiriyle yerini almıştır. Ve işte o beklenen an gelir çatar. Sezai Karakoç buğulu gözlerle şiirini okur…
Monna Rosa, siyah güler, ak güller;
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
Yaklaşık 60 yıldır dilden dile dolaşmış ve dolaşacak da olan bu unutulmaz aşk şiiri başlamıştır...
Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses gelmez olur, ta ki son kıta okunana kadar...Ve kalabalıkta müthiş bir uğultu patlar. Herkes bu şiirden çok etkilenmiştir. Hele biri var ki ,gönlünde fırtınalar kopmuştur... Tam dört yıl sonra, geç de olsa anlamıştır malum hanımefendi; mağrur ve esmer delikanlının içinde çığa dönüşen aşkın asaletini... ve işte o uğultunun arasından bir kız öğrenci sıyrılıp kürsüye yaklaşır...Bu kız, şairimizin dört yılını harap eden, Mona Rosa şiiri adına akrostiş yapılan Muazzez Akkaya’ dır.
Ağlayarak ve yalvarmalı sesiyle :
--‘’Ben seni kabul ediyorum’’ der.
Ama çok geçtir artık. Çünkü bu samimi gencin bu ağır aşka dayanacak takati kalmamıştır.
Kürsüye dönerek;
-‘’Şimdi de ben kabul etmiyorum’’ der.
Ne derece yürekten gelerek söylediği tartışılır ama, belki de bu bir intikamdır; belki de ilk defa gururu aşkının önüne geçmiştir mağrur delikanlının. Ve bir daha Muazzez Akkaya’yı hiç kimse görmemiştir. Çünkü o ret cevabının ardından intihar ettiği rivayet edilmektedir
ŞİİRİN HİKAYESİNİN BÖYLE OLDUĞUNU DUYDUK OKUDUK YILLARCA VE BUNA İNANDIK...OYSA GERÇEK BÖYLE DEĞİLDİR. MUAZZEZ AKKAYA ELEKTRİK ALAMADIĞI SEZAİ KARAKOÇ’U RET ETMİŞTİR.
Şiirin hikayesini Sezai Karakoç’un ağzından kimse duymamıştır. Şiirin mezkur bayana atfedildiği doğru olsa da.
Ayrıca sadece Sezai Karakoç değil Türk şiirinin diğer devi Cemal Süreya’da o dönemde Mülkiye’de öğrencidir. O da vurgundur bu Muhacir Kızına ve paltosunun cebine şiirler bırakmaktadır.
Muazzez Akkaya Mülkiye’den mezun olur başka birine aşık olur evlenir ve 48 yıl eşi ölünceye kadar bu aşk evliliğini sürdürür.
Sezai Karakoç, şimdi 80 yaşındadır ve hiç evlenmemiştir. Bu aşkın çilesini yaklaşık 60 yıldır yüreğin de yaşatan gerçek ve sonsuz aşkın ızdırabının nasıl saklanması gerektiğini yüceliğini ve dervişliğini gösteren o büyük gönül adamı, gönlüdeki o muazzam yere hiç dokunmamıştır.
İşte yalnızlığının, tekliğinin ve çekildiği saklı bahçesinde ki gizemin nedeni bu karşılıksız yaşanmamış aşktır.
Türk edebiyatının iki dev şairinin aşık olduğu Muazzez Akkaya’nın gençlik fotoğrafı ile ,bir kez daha Mona Rosa...
(Mona Rosa şiirinindeki kıtaların ilk harfleri Muazzez Akkayam ismini veriyor.)
M-ona Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Mona Rosa, siyah güller, ak güller!
U-lur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
A-çma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben bir öteliyim...
Açma pencereni,perdeleri çek
Z-eytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığa.
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi;
Seni hatırlatıyor her zaman bana,
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.
Z-ambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
E-llerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi...
Ellerinden belli oluyor bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Z-aman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat onikidir, södü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.
A-kşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı.
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları...
K-i ben, Monna Rosa, bulurum seni,
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni,
O masum bakışlar... Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.
K-ırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım sığmaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
A-rtık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı,
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.
Y-ağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Birgün gözlerimin tâ içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
A-ltın bilezikler, o kokulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye,güne;
Altın bilezikler, o kokulu ten
M-onna Rosa, siyah güller, ak güller,
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah,senin yüzünden kana batacak,
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Sezai Karakoç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder