21 Haziran 2019 Cuma

Yıl; 1992, Yer; Cizre’ye bağlı, “KATRAN” Hudut Karakolu

Yeni dağıtım acemi erler, unimog ile karakola getirilmişler, farklı bir coğrafyada etrafı tanımaya, öğrenmeye çalışıyorlar. Hepsi çok şaşkın, adeta “Biz nereye geldik, burası neresi” der gibi tanıdık birine, hiç olmazsa bir hemşerisine rastlamak umuduyla ürkekçe usta askerlere bakmaktadırlar.
İki erin birbirine benzerliği çok dikkat çekmektedir, gerçek kısa sürede anlaşılır; tesadüf sonucu iki amcaoğlundan biri o karakolda usta askerken, diğer amcaoğlu da aynı karakola en alt devre, askerlerin tabiri ile “torun” olarak dağıtım olmuştur.
İki kuzen aynı karakolda kavuşmanın mutluluğu ile sarılıp kucaklaşırlar, ocaktan bir demlik çay alıp birlikte içerler, sigaralarını tüttürürler, hal hatır sorarlar, memleketten konuşurlar…
Günler böyle geçer, nöbetleri bile beraber tutarlar..
Derken usta asker kuzen Mehmet’in kız kardeşinin düğünü vardır ve güç bela, bir hafta mazeret izni alır. Kuzeni Ali’de düğüne gitmek ister ama karakolun mevcudu düşeceğinden ve daha yeni karakola gelmiş olduğundan izin alamaz ve kuzeni Mehmet ile düğüne gidemez.
Amcaoğlu Mehmet’i uğurlayan Ali, birkaç gün sonra nöbet tutarken, yaklaşmakta olan koyun sürüsünü görür, çok dikkat etmez ama koyun sürüsü nöbet mevziine iyice yaklaştığında bir anormallik fark eder, tehlikeyi anlar ama geç kalmıştır, koyun postuna sarılarak, yakınına kadar sızmış üç pkk’lı terörist, silahlarını ateşleyerek Ali’yi oracıkta şehit eder ve kaçarlar..
İki hafta sonra, kuzen Mehmet karakola geri gelir ve kuzenini, kız kardeşinin düğünü arefesinde toprağa verdiğinden dolayı çok üzgündür, kendini suçlamaktadır, “Neden Amcaoğlum Ali’yi de yanımda izne götürmedim, neden onun adına komutandan izin istemedim” diye düşünür durur..
Mehmet’in bu durumunu fark eden Karakol Komutanı assubay, Mehmet’e kuzeninin şehit olduğu mevziiye nöbet yazdırmaz, ancak Mehmet, diğer nöbetçiler ile nöbet yerini değiştirir ve kuzenini şehit olduğu mevzide nöbet tutar. İçi intikam ateşi ile yanmaktadır..
Bir akşam üzeri, hava kararmak üzereyken, yine bir koyun sürüsü karakolun etrafından otlanarak geçmektedir, durumdan şüphelenen Mehmet gizlice başka mevziden dolanarak koyun sürüsünün arkasına geçer. Düşündüğü gibidir, kan emici yarsalar yine koyun postuna bürünmüş, sızarak karakolu vurmak için fırsat kollamaktadır..
Mehmet hiç düşünmeden G-3’ün şarjörünü posta sarılı teröristlerin üzerlerine boşaltır, yetmez bir daha boşaltır..
Silah sesleri üzerine karakoldan diğer askerler ve rütbeliler, koşarak yardıma gelirler, Çok şükür Mehmet’de bir şey yoktur, ardından sürünün içinde Mehmet’in koyun postuna sürünmüş üç teröristi geberttiğini görürler..
Köylüler gelir, teröristlerin kimlikleri tespit edilmeye çalışılır, evet teröristlerin kim olduğu belli olmuştur;
Bedirhan, Nazlıcan ve Suphi’dir !
Peki kim bu üç terörist ?
Öldürülen 3 Pkk'lının isimleri, daha sonra sözlerini Yusuf HAYALOĞLU’nun yazdığı, ardından Ahmet KAYA’nın "Biz Üç Kişiyiz" şarkısında geçen "Bedirhan, Nazlıcan ve Suphi" dir !
"Ey Bedirhan; katran gecelerin heyulası,
Ey Bedirhan; kancık pusuların belası..."

Bu beyitteki "KATRAN" Şırnak/Cizre/Katran Karakolunu tasvir etmektedir..
***
Yukarıda anlattığımız hikaye Katran karakolunda, askerden askere anlatılarak günümüze kadar gelmiştir. Belki de bir rivayettir ama gerçek olan şu ki; öldürülen üç teröriste yazılan şiirler, sözde şarkılardır.
Yusuf HAYALOĞLU’nun yukarıda bahsi geçen olaydaki teröristler için yazmış olduğu “BİZ ÜÇ KİŞİYDİK” şiiri.....Almanya’da Pkk’lılara verdiği stad konserlerinde “Vallah Apoyu Özledim, Kürdüm Ölene Kadar” diye sözde şarkılar söyleyen Ahmet KAYA kimdir ?
Uzun söze gerek yok, Roj TV. Arşivlerini, Youtube’de Ahmet KAYA kliplerini, Pkk sitelerindeki görüntülerini izlemeniz ve yukarıda paylaşılan resimdeki haritayı iyi, okumanız yeterlidir.
Apo'nun ifadesinden bir bölüm ;
"Ahmet KAYA, Şivan PERVER programlara ücret almaksızın, MED TV. ve diğer etkinliklere katılarak, örgüte katkı sağladılar"
Ahmet KAYA, Almanya’da bir konserde verdiği röportajda “Arabamı şerefsizlerin memleketinde bıraktım” diyecek kadar alçalmış, yüce Türk Milletine hakaret etmekten çekinmemiş biridir.
Bu gün onu yüceltmeye çalışanlar, af dileyenler, özür dileyenler, onunla aynı karakterde olanlardır.
Dün şerefsiz olan bu gün şerefli olmaz, Şerefsiz her zaman şerefsizdir.!
Not: Bu hikayenin ve yazının amacı kimseyi karalamak, kötülemek değildir, bir çok şeyden habersiz, aziz milletimizin gerçekleri görmesidir. Silahsız, 21 yaşındaki Neşe ALTEN öğretmenin bedenine bile onlarca mermi sıkanlar ve onları yüceltenler zaten kararmıştır, biz bunların daha neyini karalayalım, neyini kötüleyelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1924 Erzurum Depremi ve ATATÜRK

1 EKİM 1924 - ATATÜRK'ün, Erzurum'da "Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu"nun çalışmalarını denetlemesi ve fe...