23 Haziran 2019 Pazar

Jean Boudrillard ve Simülasyon Kuramı hakkında



Baudrillard’ın bu konuda ortaya attığı en önemli kavramlardan birisi “gerçeklik ilkesi” kavramıdır.

Gerçeklik ilkesi tamamen zihinde oluşan, düşünsel bir süreçtir. Bu algıya göre amaç, umut, geleceğe yönelik düşler şekillendirilir.

Eğer gerçeğin ne olduğu konusundaki algı bir nedenle sakatlanmışsa bireyin artık sağlıklı bir gerçeklik algısı oluşturabilmesi mümkün görünmemektedir.

Bu ilke insanların gündelik yaşamlarını oturttukları önemli bir temeldir aynı zamanda. Dolayısıyla sosyal, ekonomik, toplumsal gelişmelerin sağlıklı yürüyebilmesi için gerekli görülmektedir.

Baudrillard, gerçeklik ilkesi kavramını biraz ideoloji kavramına da benzetmektedir. Gerçeklik ilkesi ve ideoloji kavramları, bireylerin tercihleri üzerinde etkili olan, yapıp etme ya da seçip seçmeme noktasında karar veriş süreci üzerinde söz sahibi sayabileceğimiz kavramlardır.

Gerçeğin ne olduğu konusunda yanıltılan ya da gerçeklik algısı saptırılan bireyler, artık tercihlerini gerçek olmayan fakat gerçekmiş gibi onun yerini alan şey’ler üzerinden yapmaktadırlar.

Tam bu noktada Baudrillard’ın simülasyon kuramının önemli kavramlarından birisi olan simülakr kavramı karşımıza çıkar.

Baudrillard bahsi geçen; gerçek olmayan fakat bir gerçeklik olarak algılanmak isteyen görünümleri, simülakr olarak tanımlamaktadır.

Baudrillard’a göre 1960’lardan sonra gerçeklik algısı tamamen değişmiştir. Birey, simülakrların oluşturduğu simülasyon evreninde, akıl ötesi hipergerçeklik ortamında yaşamını sürdürürken düşünsel, zihinsel belirlenim süreçlerinin ortaya koyduğu ekonomik, politik ve sosyal simülakrlar arasında artık sağlıklı olarak düşünce üretilemez hale gelmiştir.

Bu bağlamda en büyük saf simülakrlar da Din ve Politikadır. O, bu şekilde gerçeklik ilkesinin sakatlandığı bir ortamda, sistemin kendi kendisinin sorununu çözmek için hiçbir alternatif yaratamayacağı görüşünü savunmaktadır.

Eğer “sistemin kendi kendisinin gerçeklik ilkesi kaymış ise, aynı sistemin kendi terimlerini, kavramlarını ve ilkelerini kullanarak herhangi bir çözüm sunma şansı da kalmamıştır” görüşünü savunmaktadır.

Bu bağlamda artık Marksist, kapitalist, liberalist ya da neoliberalist, vb… görüş sahibi olmanın da hiçbir anlamı kalmamıştır.

Ortak tek bir ideoloji vardır, o da tüketmekten ibarettir.

Gerçeklik algısının kaybolduğu, tamamen sanal olarak nitelendirilebilecek bir evrende yaşamakta olduğumuz günümüzde - yine Baudrillard’ın kavramları ile söylersek “meta mantığı” (nesnelerin alınıp satıldığı ya da değiş tokuş edildiği)’nın hâkim olduğu bir zamanda - amaç yalnızca tüketmek olarak belirlenmiştir.

Bu tüketimi arttırmak ve yeniden yeniden tüketimi sağlamak içinde her yol mubah görülmektedir.

Simülasyon ortamlarını yaratan televizyonlar, reklâmlar, sanat, üretim nesneleri, ekonomi, politika, eğlence sektörü, sinema sektörü vb... alanların tümü, tüketimi arttırma amacına hizmet etmektedirler.

Düşsel olan ile gerçek olanın artık tamamen birbirine karıştığı patafizik bir evrende, toplumların yaşamlarını belirleyici yegane süreç tüketim ve onun organize edildiği ekonomik unsurlardır.

İnsanoğlu’nun yaşama dair sahip olduğu her şey bir tek formüle indirgenmiş durumdadır. Bu formül Gereksinim + Doyum = Evren formülüdür. Sistem, bireylerde doğal olmayan yöntemlerle simülakrları kullanarak yarattığı simülasyon ortamlarında, özünde gerekmeyen gereksinimler yaratmakta ve birey doyum sağlamak güdüsü ile tüketime zorlanmaktadır.

Öyleki; evrende varoluşun tek nedeni bu güdülerin tatmin edilmesine endekslenmek istenmektedir.

Bireyde bu hissi yaratmak ve tükettirmek için savaşlar çıkartmak, suikastler tertiplemek, sanal terör ortamları yaratarak onlarla mücadele etmek dâhil her türlü yöntemin kullanılması da serbesttir.

Tıpkı Johnson, Nixon ve Ford örneklerinde olduğu gibi. Sistem için sadece, savaş çıkartmak tükettirmek (savunma sanayi için askeri malzeme satmak) ve yine çıkan savaşta yaralananları iyileştirmek için tükettirmek (tıbbi yardım malzemesi, ilaç vb. satmak) esastır.

Doğanın ya da insanların gördüğü zarar sistemin umurunda değildir. Kaldı ki; Baudrillard’a göre ne savaş savaş, nede terör terör olabilir.

Bunlar olsa olsa gerçeğinin yerini alan savaş ve terör simülakrları olabilirler. Bu sarmal döngüsel düzen içerisinde sistem herhangi bir soruna çözüm üretmek ya da açıklama getirmek derdinde değildir.

Aynı anda ortaya çıkan birçok kavram (eş anlamlı ya da zıt anlamlı), bir yandan kavram kirliliği yaratırken diğer yandan birçok şey söylüyormuş gibi görünüp aslında hiçbir şey söylememektedir.

Televizyon ekranlarında yapılan bunca konuşma, açık oturum, tartışma programları vb. tam da bu görevi yerine getiren birer demokrasi simülakrlarıdır.

Tüm bunlar, gerçeklik algısının kaybolduğu bir evrende, gerçek olandan daha gerçekçi bir hipergerçeklik yaratmaktadır.

Herkes hakça fikrini söylüyor gibi görünmektedir, fakat sahnede mobiyüs şeridi metaforunu andıran bir çözümsüzlük, sonuçsuzluk oyunu oynanmaktadır.

ÜretErit formülü ile süreç işletilmekte ve bu formül sürekli tekrarlanarak yeniden üret, yeniden erit denilmektedir...
Jean Baudrillard ile ilgili görsel sonucu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1924 Erzurum Depremi ve ATATÜRK

1 EKİM 1924 - ATATÜRK'ün, Erzurum'da "Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu"nun çalışmalarını denetlemesi ve fe...