Osmanlı'da 19. yüzyıla kadar ormanlar “cibal-i mübaha” anlayışına göre herkesin kullanımına açıktı. Ormanlardan isteyen istediği kadar ağaç kesebilirdi.
Osmanlı'da donanma gereksinimi için ayrılmış özel ormanlar vardı. Bu ormanlar, “Tersane Emini” tarafından yönetilir ve “Koru Ağaları” tarafından korunurdu.
Osmanlı'da 1839'da İstanbul'da bir Orman Müdürlüğü kuruldu. Ancak kısa süre sonra kapatıldı. Kırım Savaşı'ndan sonra 1857'de Fransız Orman Uzmanı Prof. Louis Tassy davet edildi. Prof. Tassy'in çalışmalarıyla Osmanlı'da 1857'de bir Orman Okulu açıldı. 1858'de Arazi Kanunnamesi yayımlandı. 1869'da Orman Genel Müdürlüğü kuruldu. 1870'de Orman Nizamnamesi yayımlandı. Nizamnameye uymayanlar para ve hapisle cezalandırılacaktı. Bu nizamname 1937'ye kadar yürürlükte kaldı.
Orman Genel Müdürü Hoca Ali Rıza Efendi, 1910'da İstanbul'da Orman Yüksek Okulu'nu kurdu.
I. Dünya Savaşı sırasında 1917'de “Ormanların Usulü İdarei Fenniyeleri” adlı bir kanun kabul edildi. 1919'da da “Devlet Ormanlarına Ait Amenajman Talimatnamesi” hazırlandı. Ayrıca Hendek'te bir Orman Ameliyat Mektebi açıldı.
Ancak Osmanlı'daki bu ormancılık çalışmaları ormanları koruyacak ve geliştirecek nitelikte değildi. Örneğin 1870 Orman Nizamnamesi'ne göre ormanların işletilmesi için ormanlar bir şirkete veya müteahhide satılıyor, o şirket veya müteahhit ormanı istediği gibi kesiyordu.
Osmanlı padişahları, 19. yüzyılda Osmanlı topraklarına demiryolu inşa etmek istediler. Sermaye, bilgi ve teknoloji yokluğunda bu demiryollarını İngiliz, Fransız ve Alman şirketlere yaptırmak zorunda kaldılar.
Osmanlı padişahlarının, demiryolu yapacak yabancı şirketlere verdikleri ayrıcalıklar arasında ormanlar da vardı.
Örneğin, 1869'da Rumeli demiryolunun yapımı için Yahudi Banker Baron Hirş'le imzalanan sözleşmeye göre demiryolu yapacak yabancı şirket demiryolunun her iki yanındaki 10 km.'lik (toplamda 20'km.'lik) alandaki madenleri, taş ocaklarını ve ormanları işletme hakkına sahip olacaktı.
II. Abdülhamit, 1888'de İstanbul- Haydarpaşa- İzmit- Ankara demiryolu imtiyazını Alman Deutsche Bank'a verdi. Yapılan sözleşmeye göre demiryolu hattındaki devlet arazileri şirkete parasız verilecek, şirket demiryolu hattının iki yanında 5 km,'lik (toplamda 10 km'lik) alanda taş, kum ve tuğla ocakları açarak işletecek ve devlet ormanlarından bedava yararlanabilecekti.
II. Abdülhamit, 1893'te Eskişehir- Konya- Ankara- Kayseri demiryolu imtiyazını Alman Deutsche Bank'ın yönettiği “Anadolu Demiryolu Şirketi”ne verdi. Yapılan sözleşmeye göre Alman şirket, demiryolu hattının iki yanında 5'er km.'lik (toplamda 10 km.'lik) alanda kum ve taş ocakları açıp işletecek, hattın her iki yanında 20 km.'lik alanda (toplamda 40 km.'de) maden arayacak ve çevredeki ormanlardan odun, kereste sağlayabilecekti.
II. Abdülhamit, 1899'da Konya'dan Bağdat- Basra'ya kadar uzanacak demiryolu imtiyazını da aynı Alman şirkete verdi. Yapılan sözleşmeye göre şirket, hattın iki yanındaki 20'şer km.'lik (toplamda 40 km) alanda maden arayabilecek, ruhsat almadan arkeolojik kazı yapabilecek ve devlet ormanlarından bedava yararlanabilecekti.
I. Dünya Savaşı başlayınca kömür sıkıntısı baş gösterdi. Trenlerde odun kullanılmaya başlandı. Ancak demiryolu yakınlarında orman kalmamıştı. Çünkü Osmanlı'ya demiryolu yapan yabancı şirketler, kendilerine verilen ayrıcalıklar gereği hatların etrafındaki 10 km.'lik alandaki ormanları yok etmişti. Odun bulmak için demiryolundan 10 km. içerilere gidilmek zorunda kalındı. Savaş boyunca trenlerde odun kullanımı da ormanlara çok zarar verdi.
I9. yüzyılda Osmanlı'ya demiryolu yapan yabancı şirketlerle imzalanan 99 yıllık imtiyaz söyleşmeleri ile madenlerimiz, tarihi eserlerimiz ve ormanlarımız yabancılara peşkeş çekildi. Bu imtiyaz sözleşmelerini Lozan'dan sonra Atatürk yırttı.
Atatürk, bir Yörük-Türkmen evladı olarak ağacı, ormanı ve doğayı çok erken yaşlarda tanıyıp sevdi.
Afet İnan, Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı Köşkü için Çankaya'yı seçmesinin nedeninin, “orada birkaç büyük kavaklık ve söğüt ağaçlarının bulunması” olduğunu yazıyor.
Atatürk, Vali Muhittin Üstündağ ve Afet İnan'la İstanbul Boğazı'nda gezerken “Bu güzel yerleri ağaçlarla bir kat daha güzelleştirmek için İstanbul Belediye Başkanı olmak isterdim” diyor.
Atatürk dünyanın değişik ülkelerinden getirttiği ağaçlarla Yalova'da Canlı Ağaç Müzesi kurduruyor. Yalova'da Çam Burnu adlı ormanlık alanı yaratıyor. Yalova-Termal karayoluna 2250 fidan diktiriyor. Bu yola Çınarlı Hıyaban deniliyor.
Atatürk ağaçlı, ormanlı, yeşil bir ülke kurmak istiyor. Bunun için 1925'te Ankara'nın en çorak, bataklık yerinde bir orman çiftliğinin temelini atıyor. Çiftliğe her yıl en az 50 bin ağaç dikilmesini istiyor. Dikilen ağaçları sürekli kontrol ediyor. 8 yıl geçmeden çiftliğe 3 milyondan fazla çeşitli fidanlar dikiliyor ve hepsi de tutuyor. Dikkat ederseniz, Atatürk herhangi bir çiftlik değil, bir “orman çiftliği” kuruyor.
Atatürk, kendi elleriyle ağaç dikiyor, onların büyümelerini gözlüyor. Çevresindeki ağaçların yerlerini biliyor. Ağaçları koruyor. Örneğin, tanıkların anlattığına göre Atatürk, bir gün Orman Çiftliği'nde bir iğde ağacının kesildiğini fark ederek çok üzülüyor. Yine tanıkların anlatımına göre Çankaya Köşkü'ne girerken yol üzerine uzanan bir ağaç dalı otomobillerin girişine engel oluyor. Atatürk, o dalın kesilmemesini, arabaların geçtiği yolun alçaltılmasını istiyor.
Atatürk, 1929'da Yalova'da bir çınar ağacının gölgesine küçük bir ahşap köşk (ev) yaptırıyor. Bir yıl sonra yanındaki çınar ağacının bir dalı köşke doğru uzayınca çalışanlar dalı kesmek istiyorlar. Atatürk buna karşı çıkarak köşkün raylar üzerinde kaydırılıp dalın kurtarılmasını istiyor. Köşk, 8 Ağustos 1930 Cuma günü, Atatürk'ün gözetimi altında, altına ray döşenip ağacın 5 metre uzağına kaydırılıyor, böylece çınarın dalı kurtarılıyor.
Atatürk, ömrünün son günlerini ağaçlar arasında, orman içinde geçirmek istiyor. Duvarında asılı olan “Dört Mevsim” adlı tabloya bakarak Afet İnan'a şöyle diyor: “Gidelim Afet! Bir orman kenarına gidelim. Her şeyi bırakalım. Şöyle basit bir ev, ocaklı bir oda… Evet… Evet… Hemen çekip gidelim ormanlara… Hele ben bir iyi olayım da…”
Atatürk, Milli Mücadele yıllarında 1 Mart 1922'de yaptığı Meclis konuşmasında şöyle dedi: “Ormanlarımızı da çağdaş tedbirlerle iyi halde bulundurmak, genişletmek ve azami fayda sağlamak esas ilkelerimizden biridir.” Bu doğrultuda bir Ağaç Koruma Cemiyeti kuruldu.
Mili Mücadele'nin zor koşullarında düşmanın saldırısına uğrayan fakir halkın ormanlardan yararlanabilmesi için 1921'de ve 1924'te yasalar çıkarıldı.
1923'te İzmir İktisat Kongresi'nde ormanların korunmasıyla ilgili 17 maddeye yer verildi.
1924'teki Köy Kanunu'nda “köy korusunu korumak”, “korusu olmayan köylerde koru yetiştirmek”, “köy fidanlıkları yapmak”, “köy yollarını ve meydanlarını ağaçlandırmak”, “köylere kavak dikmek” gibi maddeler vardı. Köy Kanunu'na göre köylerde “her şahıs senede en az bir ağaç dikip yetiştirmek” zorundaydı. Köy yollarına dikilmiş ağaçları kesmek veya kırmak da suçtu.
1924'te Yüksek Orman Meclisi kuruldu. 1924'te Orman Genel Müdürlüğü ve ona bağlı başmüdürlükler ile orman müdürlükleri kuruldu.
Ormanları bilimsel yöntemlerle korumak için 1924'te “Türkiye Ormanlarının Bilimsel Yöntemlerle Yönetimi ve İşletilmesi Yasası” çıkarıldı.
Alman Prof. R. Bernhard Türkiye'ye davet edildi. Ayrıca Alman ve Avusturyalı orman mühendisleri görevlendirildi.
Orman haritaları hazırlandı. Orman planları yapıldı. İstanbul, Ankara ve İzmir'de orman fidanlıkları kuruldu. Buralardan ülkenin değişik yerlerine yüzbinlerce fidan dağıtıldı. İstanbul Orman Yüksek Okulu geliştirildi. Bu okula 1934'te “Orman Fakültesi” adı verilerek Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü'ne bağlandı. Ayrıca yeni orman okulları açıldı. Zingal Şirketi gibi özel şirketlerin elindeki bazı ormanlar devletleştirilip işletildi. 1930'a kadar Türkiye'nin değişik yerlerinde 33 kereste fabrikası kuruldu.
1930'larda Türkiye'de en az yüzde 30 olması gereken orman varlığı, yüzde 12 civarındaydı. Ormanları koruyacak devrimci düzenlemelerin zamanı gelmişti.
Atatürk, 8 Kasım 1937 tarihli nutkunda “ormanların korunmasından” söz ederek “ormanlarımızı dengeli ve teknik bir şekilde işletmek” gerektiğini belirtti.
Atatürk'ün son devrimleri “toprak ve orman reformu” oldu. 1937'de anayasanın 74. maddesi değiştirilerek “çiftçiyi topraklandırmak ve oranları devletleştirmek” ilkeleri anayasaya konuldu. Bu doğrultuda gerekli yasal düzenlemeler yapıldı.
8 Şubat 1937'de 3116 Sayılı Orman Kanunu çıkarıldı. Bu kanunda 1938'de ve 1945'te bazı düzenlemeler yapıldı. Böylece ormanlar devletleştirildi. Ormanlardan düzensiz ve parasız yararlanmaya son verildi. CHP iktidarı oy kaybetme pahasına bu adımları attı.
26 Nisan 1937 tarih ve 3157 sayılı “Orman Koruma Teşkilatı Kanunu” kabul edildi. Ormanların korunması amacıyla Orman Genel Komutanlığı kuruldu.
1 Aralık 1937'de de Orman İşletme Talimatnamesi kabul edildi. Ülkenin değişik yerlerinde çok sayıda Devlet Orman İşletmesi kuruldu. 1951'de ülkede 99 orman işletmesi vardı. Bu işletmelerin en önemli görevlerinden biri ülkeyi ağaçlandırmaktı.
İllerde valilerin öncülüğünde “Ağaç Bayramları” kutlanmaya başlandı.
Sonra ne mi oldu?
Demokrat Parti, 1950'de çıkardığı yasalarla devletleştirilen ormanları sahiplerine geri verdi. Makilikleri orman statüsünden çıkardı. Orman suçlarını affetti. Ormanları iskâna açtı. Sonunda 1956'da 3116 Sayılı Orman Kanunu yürürlükten kaldırıldı. Onun yerine 6831 Sayılı Orman Yasası getirildi. DP dönemindeki bu düzenlemelerle Atatürk'ün Türk Orman Devrimi yara aldı. Korumacı politikalardan vazgeçildi, ormanlar, siyasi amaçlarla tahrip edilmeye başlandı.
Gerçek şu ki; Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti dönüştürdüler, kurduğu fabrikaları sattılar, şimdi de diktiği ağaçları kesiyorlar. Sonunda Atatürk'ün diğer devrimleri gibi orman devrimini de yok ettiler.
Ankara'da bir orman çiftliği kuran, Yalova'da bir çınar ağacının dalını koruyan ve ormanları devletleştiren bir anlayıştan, 80-90 yıl sonra, Kaz Dağları'nda ve başka yerlerde on binlerce ağaç kesen bir anlayışa… Üzülmemek elde değil!
Kaynakça
A. Şükrü Alptekin, Köyün Kitabı, İstanbul, 1938.
Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 5. bas. İstanbul, 2007.
Cantürk Gümüş, Türk Orman Devrimi, Ankara, 2018
İsa H. Bingöl, Geçmişten Günümüze Ormanlarımız ve Ormancılığımız, İstanbul, 1990.
İsmail Yıldırım, “Osmanlı Demiryolu Politikasına Bir Bakış”, F.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, C. 12, S.1, Elazığ, 2002.
İzzet Öztoprak, Atatürk'ün Orman Çiftliği'nin Tarihi, Ankara, 2006.
Kamuran Ardıç, “Ormancılık Tarihimize Kısa Bir Bakış”, İ.Ü Orman Fakültesi Dergisi, C. 36, S. 1, s. 98-114,
Mahmut Goloğlu, Tek Partili Cumhuriyet, (1931-1938), İstanbul, 2009.
Sinan Meydan, Akl-ı Kemal, “Atatürk'ün Akıllı Projeleri”, C, 2, 3, İstanbul 2013, 2014.
Tarih, IV, “Kemalist Devrimin Tarih Dersleri”, . 3. bas, İstanbul, 2001.
TBMM Zabıt Ceridesi, C.15, 5 Şubat 1937
Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış, İstanbul, 1938.
Ormanlarımız bizim hayati organlarımızdan olan kan damarları ve onun içindeki oksijenler gibidirler. Bütün orman içi köylerinin, mezraların, yaylakların velhasıl ormanlık alanları korumak için buraların istimlak edilerek tamamen ağaçlandırılmasını istiyorum.
YanıtlaSil