15 Temmuz 2019 Pazartesi

ANNE, BABA ve OĞUL

Takvimler 31 Mayıs 1971'i gösteriyordu.
Köy meydanına fırlatılıp atıldığında üzerinde bir iç çamaşırı, onlarca mermi deliği vardı.
Babası Adnan Bey, oğlunun cansız bedenine bakarak köylüye haykırıyordu:
"Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyi. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi ODTÜ'de okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum."
***
Evet ! Sinan , köklü ve varlıklı bir aileden gelmekteydi. Öğretmen olan anne ve babasından aldığı elit eğitimle İngilizce, İtalyanca, İspanyolca, Fransızca ve Latince bilmekteydi. Dante'den ezbere şiirler okuyacak kadar birikimli ve entellektüeldi.
Mütevazi bir vatanseverdi. Bir gün ders esnasında Amerikalı bir öğretim görevlisinin 
"Kaç yıldır ODTÜ'de okuyorsunuz. Nasıl İngilizce bilmezsiniz?" diyerek çıkışması üzerine ; bütün kültürel birikimini bir kenara bırakarak;

"Biz ODTÜ'de üç kelime öğrendik : YANKEE GO HOME! Bu da bize yeter." demekle yetindi. Yabancı dil yeteneğini fakir gösterip, fikir zenginliğiyle konuşmak böyle birşey olsa gerekti.
***
Köylüleri toprak ağalarına karşı ayaklandırmak amacıyla gittiği Nurhak Dağları'nda jandarma tarafından öldürüldüğünde henüz 27 yaşındaydı. Naaşının etrafında bekleşen köylülerse onu ihbar edenlerdi aynı zamanda.
Annesi Nazife Hanım, oğullarını kucaklamak için yanaştığında köylülere o meşhur konuşmasını yaptı:
Bu; Oğlum Sinan !
( Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan'ı göstererek) Bunlar da O'nun arkadaşları, kardeşleri. Onlar da oğullarım !
Bu çocuklar, bu oğullar; Bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. 
Başka bir istekleri yoktu. 
Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekâlı, güzel çocuklardı. 
Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. 
Birer milyoner olurlardı. 
Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. sizin sorunlarınızı omuzladılar.

***
Utancından başını yere eğen bir köy dolusu insanın yoksul bakışlarında; Sonsuzluğa uğurlandılar.
Köylü, toprak ağasından başını kaldırabildi mi bilinmez ama 
BAŞKALDIRANLAR UNUTULMADILAR !


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1924 Erzurum Depremi ve ATATÜRK

1 EKİM 1924 - ATATÜRK'ün, Erzurum'da "Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu"nun çalışmalarını denetlemesi ve fe...