15 Temmuz 2019 Pazartesi

Me­ma­lik-i Mah­ru­sa­ ...

Halk için­de mu­te­ber bir nes­ne yok dev­let gi­bi
Ol­ma­ya dev­let ci­han­da bir ne­fes sıh­hat gi­bi­
Bu iki mıs­ra Ka­nu­ni'nin dev­le­te na­sıl çok önem ver­di­ği­ şek­lin­de yo­rum­la­nı­yor ...

Dev­le­t söz­cü­ğü Arap­ça'dan ge­lir ve 19'un­cu yüz­yı­la ka­dar bu­gün­kü an­lam­da kul­la­nıl­maz­dı. Arap­ça­da dev­le­t; fe­le­ğin çar­kı­nın dö­nü­şü­nün ba­zı ki­şi­le­ri ta­lih­li­ kıl­ma­sı de­mek­ti.
Ya­ni as­lı­nda Ka­nu­ni di­yor ki:
Ha­yat­ta en de­ğer­li şey mut­lu­luk­tur
Mut­lu­luk­la­rın en yü­ce­si bir so­lu­num doğ­ru­luk­tu­r..

Ya dev­let?.. O ne­re­de?..
Bu­gün bi­zim “dev­le­t” de­di­ği­mi­ze Os­man­lı “mül­k” di­yor­du!
Os­man­lı ken­di­ni “Me­ma­lik-i Mah­ru­sa­” kav­ra­mıy­la ta­nım­la­dı; ko­ru­ma­sı kon­tro­lün­de­ki top­rak­lar ile şe­hir­ler­de­ki ti­ca­ret ve za­na­at pa­di­şa­hın te­ke­lin­dey­di.
Os­man­lı'nın tüm sa­hip ol­du­ğu­na “mül­k” de­nir­di. Ve bu “mül­k” pa­di­şa­ha, Al­la­h'ın em­riy­le “mi­ra­s” ola­rak gel­miş­ti.
“Dev­le­t”, mülk sa­hi­bi­nin sı­fa­tıy­dı; ya­ni, pa­di­şah biz­zat dev­le­tin ta ken­di­siy­di.
Os­man­lı bu sis­te­mi, Ro­ma­lı­la­r'dan al­dı (Pat­ri­mo­ni­alizm). Bu sis­tem­de; gü­cü­nü gök­ten alan “Kut­sal Ba­ba­” ve hiz­met­çi­le­ri var­dı.
Rea­ya- be­ra­ya; ya­ni köy­lü- kent­li “yer­den bit­mey­di­”.

Oy­sa ik­ti­dar sa­hi­bi “gök­ten in­mey­di­”; Al­la­h'ın yer­yü­zün­de­ki göl­ge­siy­di!
Sü­rü ve ço­ban iliş­ki­siy­di bu; sü­rü­nün ço­ba­na ih­ti­ya­cı var­dı. Sü­rü'yü kul­la­rın oluş­tur­du­ğu­nu yaz­ma­ma ge­rek var mı?
Ve:
Bu “dü­ze­n” (ni­zam) kut­sal­dı.
Ni­za­ma baş­kal­dır­mak, Al­la­h'a baş­kal­dır­mak­la bir­di ve fe­sat­lık­tı; ka­rı­şık­lı­ğa (ih­ti­la­le) yol açar­dı; ce­za­sı ölüm­dü.
Han­gi hu­ku­ka gö­re bu ce­za ve­ri­li­yor­du?
Ne­re­de bü­yük bir İs­lam im­pa­ra­tor­lu­ğu ku­rul­du ise ora­da “Ha­ne­fi Eko­lü­” be­nim­sen­di.
Os­man­lı'da iki hu­kuk sis­te­mi var­dı; bi­ri Şe­ri­at di­ğe­ri Ka­nun hu­ku­ku.
Bi­ri Al­la­h'ın di­ğe­ri Pa­di­şa­h'ın ira­de­siy­di.
İki hu­ku­kun da gö­re­vi, de­ğiş­mez de­ğiş­ti­ri­le­mez “dü­ze­ni sağ­la­ma­k” ve “dü­ze­ni­” yü­rüt­mek­ti.

Os­man­lı ik­ti­da­rı­nın dü­şün­sel dün­ya­sı ni­zam ile fe­sat­lık kav­ra­mı ara­sın­da iş­li­yor­du.
Bun­lar ik­ti­da­rın ba­kı­şıy­dı.

Pe­ki ya halk?
Ko­ca im­pa­ra­tor­luk her­ke­si “ku­l” ya­pa­ma­dı.
Bun­la­rın ba­şın­da Türk­ler Ale­vi­ler var­dı…

Türk­ler 10'un­cu yüz­yıl­dan iti­ba­ren Ho­ra­sa­n'dan baş­la­ya­rak tüm İra­n'a, Arap İs­lam coğ­raf­ya­sı­na ve Ro­ma top­ra­ğı Ana­do­lu'ya ege­men ol­ma­ya baş­la­dı.
Türk­ler ön­ce­le­ri gö­çe­bey­di. Za­man­la ço­ban Türk­ler, top­ra­ğı sa­hip­len­me­ye baş­la­dı; Ro­ma köy­lü­sü­nün ye­ri­ni alıp yer­le­şik dü­ze­ne geç­ti. Arap­lar ve İran­lı­lar­la bir­lik­te Or­ta­do­ğu'nun en bü­yük et­nik gru­bu ol­du.
Türk­ler im­pa­ra­tor­lu­ğu bi­len bir mil­let­ti. Bu­nu yaz­ma­mın ne­de­ni, im­pa­ra­tor­luk ha­li­ne ge­len Arap Müs­lü­man­la­rı, Türk­le­ri hep “çöz­me­le­ri ge­re­ken bir so­ru­n” ola­rak gör­dü. Türk­ler kö­tü Müs­lü­man­dı!
Çün­kü…
Hâlâ Cen­giz Han ya­sa­la­rı­nı uy­gu­lu­yor­lar­dı; ya­şam­la­rı fark­lıy­dı.
Ör­ne­ğin, ka­dın­lar er­kek­ler­den ay­rı ya­şa­mı­yor­du; iç içey­di­ler; rol­le­ri eşit­ti. Ka­dın­lar pe­çe tak­mı­yor­du. İs­te­dik­le­ri ye­re gi­dip ge­li­yor­du; eğ­len­ce­ler­de baş kö­şe­de otu­ru­yor­du.
Ve en önem­li­si sa­va­şa ka­tı­lı­yor­lar­dı. Söz ve ka­rar­da ka­dın­lar var­dı; Türk bey­le­ri ölün­ce tah­ta eşi otu­ru­yor­du; Mo­ğol­la­r'da Er­ge­ne Ha­tun ya da Ha­rezm­şah­la­r'da Ter­ken Ha­tun gi­bi…
Türk­le­r'in ce­na­ze ve dü­ğün­le­ri Müs­lü­man­la­ra (Arap­la­ra) ben­ze­mi­yor­du; Şa­man inan­cın­dan ge­ri adım at­mı­yor­lar­dı.
Ken­di boz­kır geç­miş­le­ri­nin bir par­ça­sı olan Şa­man-Şeyh ben­zer­li­ği ne­de­niy­le su­fi­li­ği ta­sav­vu­fu be­nim­se­di­ler.
Hz.Ali'nin ha­li­fe se­çim ay­rı­lı­ğı Müs­lü­man­lar ara­sın­da ay­rış­ma­ya ne­den ol­du ve Türk­ler Şah-ı Mer­dan Hz. Ali'nin sa­fı­na geç­ti. Ay­rın­tı­ya gir­me­ye­yim…
Türk­ler ön­ce; her ha­re­ket­le­ri­ni kon­trol al­tı­na alan, ver­gi tah­rir def­ter­le­ri­ne ad­la­rı­nı ge­çi­ren, az da ol­sa ver­gi alan Os­man­lı'ya kar­şı ayak­lan­dı.
Son­ra; ida­ri ve ma­li ola­rak tı­ma­r'ı sö­mü­rü ara­cı ha­li­ne ge­ti­ren ve Sün­ni­li­ği res­mi mez­hep ola­rak da­ya­tan te­ok­ra­tik Os­man­lı sis­te­mi­ne kar­şı ayak­lan­dı.
Dü­ze­n'e is­yan eden Türk­ler Ale­vi­ler, Os­man­lı yö­ne­ti­mi ta­ra­fın­dan fe­sat boz­gun­cu ola­rak gö­rül­dü. Bi­çil­di. Ka­lan­la­rı yo­la ge­tir­mek için tür­lü yön­tem­ler de­nen­di.
Ör­ne­ğin, Cel­ve­ti­ye Ta­ri­ka­tı'nınŞey­hi Aziz Hü­da­yi Efen­di'nin 1610'lu yıl­lar­da sa­ra­ya gön­der­di­ği bir ra­por var; “Her Ale­vi-Kı­zıl­baş kö­yü­ne bi­rer ca­mi­ ya­pıl­sın, bir ho­ca gön­de­ri­le­rek bun­la­ra Sün­ni­lik öğ­re­til­sin, bel­ki bun­la­rı böy­le­ce ıs­lah ede­bi­li­ri­z” di­yor­du!
Ki­mi Türk­lü­ğü bı­rak­tı Kürt ol­du; ki­mi Ale­vi­li­ği terk et­ti Sün­ni ol­du.
Osmanlı sis­te­mi­nin sem­bo­lü; Av­ru­pa'da­ki gi­bi “mer­di­ve­n” de­ğil; “ka­pı­”dır! Dev­let ka­tı­na “gü­ç” ka­pı­sın­dan gi­ri­lir. “Ka­pı­” si­ya­sal gü­cün sim­ge­si­dir.
Di­ni an­la­mı­na ba­kar­sak; “ka­pı, Al­lah ka­pı­sı­dır.”
“Ka­pı­” ta­sav­vuf an­la­yı­şın­da “in­ti­sa­p” et­me­dir; “bağ­lan­ma­dır.”

Hz. Ali'nin tüm mer­te­be­le­ri dört ka­pı, kırk ma­ka­m'dır.
Ge­le­lim Pir Sul­ta­n'a…
Mu­ha­lif bir söy­le­min söz­cü­sü ve bu bağ­lam­da da ge­le­ne­ğin üret­ti­ği ko­lek­ti­fin se­siy­di. Ku­ru­lu dü­ze­nin hak­sız­lık­la­rı kar­şı­sın­da du­ran; eko­no­mik ve si­ya­si hak­la­rı­nı ara­yan, baş­kal­dı­ran ve di­re­ni­şe ça­ğı­ran Ale­vi Tür­k'tü.
Pir Sul­ta­n'la Hı­zır Pa­şa iliş­ki­si; Os­man­lı ile Türk Ale­vi iliş­ki­si­ne ben­zer.
Pir Sul­ta­n'ın asıl adı Hay­da­r'dı. Si­vas Vi­la­ye­ti'n­de Ba­naz Kö­yü'n­de doğ­du. Ale­vi Oca­ğı'nın pi­ri idi.
Mü­rit­le­ri ara­sın­da So­fu­lar kö­yün­den ge­len Hı­zır isim­li bir der­viş var­dı. Hı­zır İs­tan­bu­l'a git­ti; “o­ku­du­” Pa­şa-Bey­ler­be­yi ol­du. Si­va­s'a atan­dı ve ayak­la­nan Pir Sul­ta­n'ı Si­va­s'ın Top­rak Ka­le­si'ne hap­set­ti. Yet­me­di asıl­ma­ya mah­kum et­ti.
Ge­le­lim di­ğer iliş­ki­ye…
Türk­ler Ale­vi­ler, Os­man­lı'nın ku­ru­cu­suy­du. Za­man­la Os­man­lı yö­ne­ti­miy­le yol­la­rı ay­rıl­dı.
Os­man­lı, Tür­k'ü aşa­ğı­la­ma­ya
baş­la­dı:

Ho­ca Saa­det­tin Efen­di'ye gö­re Türk; le­ş'ti.
Na­ima'ya gö­re Türk; az­gın­dı; çir­kin yüz­lüy­dü; ka­bay­dı; ca­hil­di.
Ne­f'i'ye gö­re Türk; Al­la­h'ın ir­fan pı­na­rı­nı ya­sak­la­dı­ğıy­dı.
Ha­fız Çe­le­bi'ye gö­re Türk; ba­ban bi­le ol­sa öl­dü­rül­me­si ge­re­ken­di.
Sad­ra­zam Ku­yu­cu Mu­ra­t'a gö­re Türk; ba­şı vu­rul­ma­sı ge­re­ken pi­s'ti.
Ak­sa­ray­lı Ke­ri­med­din Mah­mu­d'a gö­re Türk; hun­har kö­pek ve kurt gi­biy­di; Tür­k'ün eli­ne fır­sat ge­çer­se yağ­ma­yı ga­ni­met bi­lir­di.
Mer­zi­fon­lu Sey­yit Ab­dur­rah­man Eş­re­f'e gö­re Türk; ta­lan­da, ül­ke yak­mak­ta eş­siz­di bir gad­dar­dı.
Şey­hü­lis­lam Mus­ta­fa Sab­ri Efen­di'ye gö­re Türk; soy­suz­du. Vah­det­ti­n'e gö­re Türk; di­ni, so­yu so­pu, yur­du be­lir­siz kar­ma­ka­rı­şık bir ca­hil­ler sü­rü­süy­dü.
Bu söz­ler hiç şa­şır­tı­cı de­ğil…
Rum­be­yoğ­lu Fah­ret­tin Bey, 1920 yı­lın­da İs­tan­bu­l'un iş­ga­li sü­rer­ken Da­mat Fe­rid hü­kü­me­tin­de Maa­rif Na­zır­lı­ğı'na ya­ni Mil­li Eği­tim Ba­kan­lı­ğı'na ge­ti­ril­di ve gö­re­ve ge­lir gel­mez ilk işi, ki­tap­lar­dan “Tür­k” sö­zü­nü çı­kart­mak ol­du.
Çal­dı­ran Sa­va­şı'n­dan ön­ce­ki ya­zış­ma­la­rın­da Ya­vuz Sul­tan Se­lim, Şah İs­ma­il'e ne di­yor­du: “Ben Sul­tan Be­ya­zıt oğ­lu Sul­tan Se­lim, sen ki ey eşek Türk.”
Pe­ki…
Os­man­lı; Er­me­ni­le­re “mil­let-i sa­dı­ka­”, Arap­la­ra “kavm-i ne­ci­p” der­ken Türk­le­r'i ne­den aşa­ğı­la­dı?
Os­man­lı bir im­pa­ra­tor­luk­tu; kul­la­rı ara­sın­da bir­çok din mez­hep ve et­nik men­sup­luk var­dı. Ni­ye Tür­k'e düş­man­lık et­sin?

As­lın­da Os­man­lı'nın “Tür­k” de­di­ği, “kut­sal dü­ze­ne­” baş­kal­dı­ran Ale­vi'y­di!
Os­man­lı, Ale­vi'ye Türk di­yor­du…
Ale­vi düş­man­lı­ğı­nın te­me­lin­de Türk düş­man­lı­ğı var­dı.
Arap Tür­k'e na­sıl “kö­tü Müs­lü­ma­n” gö­züy­le bak­tı ise, Os­man­lı da öy­le bak­tı. Öy­le ki, bu ba­kış açı­sı, bir Türk Dev­le­ti olan Sa­fe­vi­ler dö­ne­min­de da­ha da art­tı.
Os­man­lı Sa­fe­vi­ler Sa­va­şı hep bir “ez­be­r” üze­rin­den ko­nu­şu­lu­yor. As­lın­da bu sa­va­şa, “Os­man­lı Türk Sa­va­şı­” mı; ya da “Tür­k'ün Tür­k'le sa­va­şı­” mı de­me­li­yiz. Ama Os­man­lı Türk­lü­ğü ka­bul et­mi­yor­du!
O dö­nem…
Şah İs­ma­il, “Şah Ha­ta­yi­” mah­la­sıy­la Ça­ğa­tay Türk­çe­si'y­le ya­zar­ken, Os­man­lı Sa­ra­yı Türk­çe­si'ni, Arap­ça ve Fars­ça so­ka­rak bo­zu­yor­du.
Üs­te­lik…
Türk­ler, Sa­fe­vi­ler ile İran ta­ri­hi­ne çık­mış fi­lan de­ğil; bas­kın rol­le­ri Sa­fe­vi­le­r'den çok ön­ce baş­la­dı. “Tür­k” ol­ma­dan İran ta­ri­hi ya­zı­la­maz. Ya­zı­la­ma­dı.
Pe­ki…
Türk­ler Os­man­lı'ya na­sıl ba­kar­dı; “Os­man oğ­lu­” di­ye anıp ken­di­le­ri­ne denk gö­rür­ler­di. Os­man­lı “e­şit gö­rül­me­yi­” ka­bul et­me­di; ede­me­di.
De­mem o ki:
Bu­gün ül­ke­miz­de­ki Ale­vi düş­man­lı­ğı ile Türk düş­man­lı­ğı­nın or­ta­ya çı­kış se­be­bi rast­lan­tı de­ğil­dir izi Os­man­lı'nın ge­le­nek­çi an­la­yı­şın­da­dır ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1924 Erzurum Depremi ve ATATÜRK

1 EKİM 1924 - ATATÜRK'ün, Erzurum'da "Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu"nun çalışmalarını denetlemesi ve fe...