22 Haziran 2019 Cumartesi

YANİ

Hiç unutmam, yıllar önce bizim İsveçli müşterilerden biri,
“ ’Yani’ ne demek?” diye sormuştu.
Kaldıydım öyle...
Onca kelimenin arasında niye “Yani”??
Hemen ekledi, “ Hepiniz çok sık kullanıyorsunuz da, merak ettim.”
İngilizcede “yani”yi anlatmak kolay değil, dilim döndüğünce tercüme ettim, “Ama” dedi, “bu kadar olmasa gerek. ‘Evet’ anlamında da kullanıyorsunuz.” Artık kadıncağız ne biçim dikkat kesildiyse...
O an fark ettim ki, biri bir soru sorduysa ve cevabı kesin evet değil, ama “evetimsi..” bir durumsa da, ‘yani’ diyoruz gerçekten.
Ondan beridir hep dikkat ederim, dildeki farklılıklara.
Bizim dilimizde olup da başka yabancı dillerde karşılığı olmayan bazı kelimeler, bazı deyimler var. Çatlasanız tercüme edemezsiniz.
Buyrun size bir demet : Nimet, Can, Öz, Dost, Kısmet, Canayakın, Yürek, Gönül...
Bir ülkenin dili, o ülke insanının karakterini, özünü anlatıyor aslında.
Eflatun yüzyıllar önce söylemiş bunu : “Dil, bir ulusun aynasıdır, bu aynaya baktığımız zaman, orada kendimizin en gerçek yankısını buluruz.”
Toplumsal olarak sürekli birbirimizle didiştiğimiz bu fırtınalı günlerde, bunları ince ince düşünmemiz gerekiyor bence.
Yani, ( aha... ilk yani geldi...) “can” la başlayalım mesela.
O kadar çok türetebileceğimiz bir kelime ki, can dedik mi, ta içimizi kastederiz biz.
Canım.. Canevim... Canın sağolsun.. Canın mı sıkıldı? Kıyamam senin canına.. Canına yazık.. Canımın içi..
Hepsinde “ihtimam” duygusu var eskilerin deyimiyle. Özen var yani..( ikinci yani huzurlarınızda... ) Nasıl derin, nasıl ucu bucağı sınırsız bir deyim bu hiç düşündünüz mü?
Ve hadi deneyin başka bir dile çevirmeyi. Can’ı çeviremezsiniz. Çünkü başka kültürlerde o kavram olarak "yoktur."
Öz...
Özümüz temizdir. Özümüz iyidir. Öz kızım... Öz ablam... Öz be öz hemşerim..
Ne demek öz? Sözlüğe göre çeşitli anlamları var :
“Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, varoluş”
“İçine, arılığını, saflığını bozacak hiçbir şey karışmamış olan, saf, arı”
“Kalıcı, değişmez olan, gelip geçici olmayan, her zaman var olmakta olan varlık”
“ İç, çekirdek.”
Var mı böyle yalın, böyle kısa, iki harfle bu kadar çok şeyi anlatabilen bir kelime başka dilde? Bilen varsa beri gelsin.
Dost ve arkadaş...
Farklıdır bir biçimde. Arkadaştan daha derindir dost.
Dost kelimesinin içinde güven vardır, sadakat vardır, fedakarlık vardır, süreklilik vardır. İngilizcede “friend “ dersiniz biter. Dost diye ayırmazlar. Öylesi bir yakınlık kültürel olarak bizdeki kadar sık bulunan bir kavram değildir çünkü.
Yürek...
Kalpten başka bir şeydir. Yürek deyince cesaret gelir doldurur içini, kahramanlık gelir, fedakarlık gelir yine... Ne bileyim kalpten daha ağır çeker yürek nedense.
O yüzden cesur insanlara “yürekli” deriz, kalpli demeyiz ama değil mi?
Velhasıl, yürek, derin konudur kardeşim.
Nimet...
Ben bunu söyleşilerimde de hep söylerim.. Ekmeğe nimet diyen bir toplumuz biz. Nimet sözünde emek vardır, şükran vardır, kutsallık vardır. O yüzden yere düşen ekmeği alıp üç kez öpüp alnımıza koyarız. Sizi bilemem, ben hala yapıyorum.
Teşekküre gelinceeee...
Zannettiğiniz gibi tek kelimeden ibaret değildir.. Koca bir teşekkür menüsü var , günlük hayatta kullanıp duruyoruz da farkında değiliz.
Sağol... Varol... Bir durup düşünün. Ne güzel iki sözdür.
"Sağ" ol. "Var" ol.
Sonra....
Ellerin dert görmesin, Eline sağlık, Kolay gelsin...
Kısacası, teşekkürümüzde bile karşı taraf için harika bir dilekte bulunuruz.
Aile bağları çok önemlidir bizim için.
Elin yabancısı “aunt” ve “uncle” diye işi birer kelimede bitirirken, biz anne tarafına ayrı, baba tarafına ayrı deyimler kullanırız.
Dayı-amca, hala-teyze...
Bitmez, yöresel deyimlerimiz gelir, “emmi-bibi “.. Çeşit boldur yani.
Dahası, biz bunları hiçbir akrabalık bağımız olmadığı halde , yolda karşılaştığımız, hiç tanımadığımız insanlara da kullanırız,
“ O domatesler kaç para dayı?”
“Hangi durakta ineceksin teyze?”
“ Hah, bak şu köşeden dön, hemen solda amca...”
Hiç üstünde bile düşünmeden yapıyoruz değil mi?
Halbuki bilinçaltımızda taa derinlerde, o kişiyi kendimize yakın bularak hitap etmek var.
E, koskoca bir ülke, kocamaaaan bir aile değil miyiz zaten ?
Mevlana ne güzel demiş : “Dilinle söylediğini kalbinle de söyle.”
Öyle bir dilimiz var ki bizim, ağzımızdan her çıkanı kulağımızın da duyduğu gün, toplum olarak kaderimiz değişir.
Her sözümüz , her deyimimiz hazine de... farkında değiliz maalesef..
O güzelim deyimleri "yani"lere boğuyoruz.
Düz, anlamsız, tembelce uydurulmuş, sarsak ifadeler, asıl bizi biz yapan apaydınlık dili saklıyor, gölgeliyor.
Çil çil altınları, dandik çakıl taşlarıymış gibi toprağa saçarcasına savurup geçiyoruz kelimeleri... Kıymetinin farkında bile olmadan...
Konuştuğumuz dil bile bu kadar çok sevgi şifresi ile doluyken biz neyi paylaşamıyoruz?
Ha canözüm?
Bige Güven Kızılay
Hayal Ağacım - Hayykitap
Sayfa 36 ( Ha Canözüm )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1924 Erzurum Depremi ve ATATÜRK

1 EKİM 1924 - ATATÜRK'ün, Erzurum'da "Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu"nun çalışmalarını denetlemesi ve fe...