16 Temmuz 2019 Salı

Nüvit Osmay ...

TCDD’de kaynak mühendisiydi. Okumayı severdi. Dale Carnegie’ye bir mektup yazarak fikirlerini beğendiğini, Amerika’daki kurslarına katılmak istediğini, kendisine yardımcı olup olamayacağını sordu. Carnegie etkilenmişti; ona eğitimi ücretsiz vermeyi kabul etti.
Osmay Amerika’da, Carnegie’nin temel, gelişim ve uzmanlık eğitimlerini aldı, toplum önünde konuşma, dost kazanma ve insanları etkileme sanatı konusunda “eğitmen” oldu.
Türkiye’ye dönünce, Carnegie’nin seminer formatını Türkiye’ye göre düzenleyerek DKD Düşün Konuş Dinle Okulu diye bir okul kurdu. Mesleğini de “İnsan Mühendisliği” diye tanımladı.
Osmay’ın hayran olduğu bir kişi de tarihçi Hendrik Van Loon idi. Hatta, evini de ziyaret etti, bir gece misafiri oldu. Van Loon’un eşi ona Einstein’in de evlerine sık sık geldiğini, Osmay’la aynı odada kaldığını söyledi.
Osmay o geceyi anlatırken, “Einstein’la aynı odada onun karşımda olduğunu düşünmek, tüylerimi diken diken etti,” demişti.
Osmay ayrıca, TÜBİTAK Bilim Teknik dergisinin editörlüğünü yapmış ve derginin tirajını 15.000’den, 95.000’ e çıkarmıştı. Kendine göre de en büyük başarısı buydu. Halbuki Osmay projesini kendisi çizerek, Türkiye’nin ilk kaynakçı yetiştirme okulunu Cer Atölyesini kurmuş ve bu okulda yetişen kaynakçılar boğaz köprüsünün inşasında da görev almışlardı.
Osmay’a göre, 21. yüzyılın en büyük icadı, icat etmenin metotlarının icat edilmesiydi. Ona göre geri kalmamız, geri kafalılığımızdan değil, metotlu düşünme ve metotlu çalışma mantığından yoksun oluşumuzdu.
En sevdiği şair, “Düşmek önünü görmemektendir,” diyen Tevfik Fikret’ti. Mevlana’nın “İnsan dilinin altında gizlidir,” sözünü rehber edinmişti. “Konuş ki, seni görebileyim,” diyordu.
Nüvit hocaya göre bağnazlığın 4 türü vardı. 
1. Cehaletten doğan bağnazlık
2. Menfaatten doğan bağnazlık.
3. Alışkanlıktan doğan bağnazlık.
4. Korkudan doğan bağnazlık.

Hep, sakin ve sevgi merkezli yaşayan, sürekli gülümseyen, büyük insan olmaktan daha çok iyi insan olma kaygısı taşıyan bir insandı hatta oturduğu apartmanın bile ismini Hoşgörü apartmanı koymuştu ...
Elbette, hepimiz gibi, kendini Türk ve bu vatanın evladı olarak kabul eden herkes gibi en büyük hayranlığı Atatürk’e idi. Onun ışığıyla Batıda gördüğü, her güzel şeyi kendi ülkesinde de görmek istiyordu.
Ve ülkesi için çok iyi olacağını düşündüğü bir çok yeniliği alıp Türkiye’ye uyarlamıştı.

nüvit osmay ile ilgili görsel sonucu

Adana'lı Füze Uzmanı İrfan Mavruk ...

Yaptığı roketler nedeniyle Adana’da başı dertten kurtulmayan, birçok kez karakola çağrılan Erkek Sanat Enstitüsü öğrencisi olan İrfan Mavruk, hazırladığı projelerini kimseye kabul ettiremedi.
Destek almak için başvurduğu Adana Elektrik Mühendisleri Odası, heyet eşliğinde dinledikleri Mavruk’un projelerini imkansız olarak değerlendirdi...
1959 yılında odanın dergisinde yayınlanan bir makalede Mavruk’un projeleri ile ilgili, “İrfan Mavruk’un elinde dolaştırdığı füze projesi meraklı bir çocuğun çizdiği karmaşık bir takım şekillerden ibaret olup, teknik bir makine resmi ile herhangi bir alakası yoktur.
Verilen izahattan anlaşıldığına göre İrfan Mavruk, maalesef geniş fantezisi ile mevcut olmayan şeyleri olmuş gibi göstermekte ve hiç bir hesaba dayanmayan bir takım iddialar ileri sürmektedir” denildi.
Ağabeyi Abit Mavruk’un anlatımına göre, bir gün okulda atom dersi işlenirken kardeşinin anlatımının kendisine ABD’nin kapısını açtığını ifade ederek, şöyle devam etti, “Bunun üzerine öğretmen idareye haber veriyor, konu valiye kadar gidiyor. ABD mühendisleri geliyor ve tepkili motorları soruyorlar, kardeşim de izah ediyor. ‘Bunda bir fevkaladelik var’ diyorlar.’’
Yüksek Zekalı Çocuk Fonundan ABD'ye Gitti
Bu gelişmelerin üzerine dönemin Valisi, eski TBMM Başkanı Refik Koraltan’a bir mektupla gönderir ve Koraltan da durumu dönemin Başbakanı Adnan Menderes’e anlatır. Okuduğu mektuptan oldukça etkilenen Menderes, İrfan Mavruk’u Dolmabahçe Sarayı’na davet eder. Dolmabahçe Sarayında Koraltan, bakanlar ve Menderes vardı. Koraltan ‘Bahsettiğim çocuk bu ‘ der ve kurulun aldığı karara göre İrfan’ı yüksek zekalı çocuklar fonundan ABD’ye gönderirler.

1959’da yılında New York’un yolunu tutan Mavruk’u, ABD’liler teste tabi tutup Colombia Üniversitesine kaydettiler. ABD’de Houston’da bir nükleer araştırma merkezinde çalışmaya başlayan Mavruk’un çalıştığı merkezde hidrojen bombasını icat eden bilim adamı da vardı.
Daha sonra, nükleer silahların parçalarını üreten fabrikalarda çalıştı. Ailesine yazdığı mektuplarda, atom bataryası geliştirdiklerinden ve füzelerin uzaya çıktıklarında patladığını ve bunun sebep ve çareleri üzerine çalışmalar yürüttüğünden bahsetmişti.
Eğitimini tamamladıktan sonra bazı silah fabrikalarında çalışan Mavruk, uzaydaki atom yükünü ölçen bir cihaz da geliştirdi.
Özellikle yerden kumanda edilmeye gerek kalmayan roketler konusunda çalışan İrfan Mavruk 69 yaşında, 5 Ağustos 2010'da emeklilik günlerini yaşadığı New York'ta geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Mavruk, Adana'da Ali Hocalı Köyü'ndeki mezarlıkta toprağa verildi.
Türkiye’de 16 Şubat 1965 tarihli bazı gazetelerde İrfan Mavruk’la ilgili geniş bir haber yer aldı. Dış kaynaklı olan, ‘Amerikalıların üstüne titrediği harika çocuk: İrfan Mavruk’, ‘Hakkında özel kanun çıktı, gizli polis de onu koruyor’ üst başlıkları altında, ‘25 yaşındaki bir Türk genci feza ilmine ışık tutuyor’ başlığıyla verilen haberde, ‘İrfan Mavruk tarafından yapılan ve radarsız olarak uzaya fırlatılan roket büyük bir başarı sağladı’ deniyor.
Kendi değerlerimize, hak ettikleri değeri verebilmek ümidiyle ....

1924 Erzurum Depremi ve ATATÜRK

1 EKİM 1924 - ATATÜRK'ün, Erzurum'da "Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu"nun çalışmalarını denetlemesi ve fe...