13 Haziran 2019 Perşembe

Türkiye’nin İlk Kadın Muhtarı Gül Hanım Esin (Übbül)

Gül Hanım (Übbül) 1901 yılında Muğla’nın Milas Kazasında doğdu. Beş erkek kardeşini ve ilk eşini I. Dünya Savaşı seferberliği sırasında kaybetti. Ailesinin fazla muhafazakâr olmaması, kendisinin kız çocuğu olarak yaşıtlarına göre daharahat ve özgür hareket edebilmesini sağlamıştır. Yakınlarının anlatımı ve mevcut bilgilere göre Okula kaçıncı sınıfa kadar gittiği kesin olarak bilinmemektedir. Gül Hanım’ın seçildiği tarihlerde okuma ve yazmayı bilmesi onun ya kendi çabasıyla ya da ilk mektebi bitirmiş olduğu şeklinde değerlendirilebilir.
Dönemin basını ve yakınlarının anlatımıyla Gül Hanım Cumhuriyet devrimlerine sıkı sıkıya bağlı, Cumhuriyetin kadına verdiği yeni konumu büyük bir özgüvenle yerine getiren biri olarak aile ve çevresi tarafından saygın bir kadın olmuştur. Gül Hanımın muhtarlığa aday gösterilmesinde kasabanın ileri gelenlerinin ön ayak olması etkili olmuştur. Bunlar arasında 1930’lu yılların başlarında Çine’de doktorluk yapmakta olan ve çok partili hayata geçiş sürecinde DP’de siyaset yapacak olan Namık Gedik de bulunuyordu. Gül Hanımın muhtarlığı 2 yıl devam etmiştir.
Gül Hanım muhtarlık yaptığı dönem içerisinde kendini yalnız simgesel bir görüntü olmayı kabul etmemiştir. O kasabanın sosyal ve ekonomik hayatına yönelik ciddi çalışmalarda bulunmuştur. Söz konusu çalışmalardan ilki; Çine- Karpuzlu arası ulaşımın daha rahat olması amacıyla taş döşemeli yol ve köprü yaptırmasıdır. Yolun açılışına büyük hayranlık duyduğu Atatürk’ü de davet eder. Atatürk Gül Hanımın davetini kabul etmiş ancak işlerinin yoğunluğu nedeniyle açılışa katılamamıştır.
Gül Hanımın muhtarlığı döneminde diğer bir icraatı ise; köyle ilgili işlerin konuşulup tartışılabileceği bir mekânın hayata geçirilmesidir. Gül Hanım’a göre köy işleri evlerde veya kahvehanelerde toplanılarak değil, köye ait belirli bir yerde toplanılarak yapılmalıydı. Bunun için köylünün de onayı alınarak bir köy odası yapılması kararı alınır. Düşüncelerini hayata geçirebilmek için köylünün ürünlerinden elde ettikleri gelirleri bir araya getirilip satılır. Ede edilen gelirle bir taraftan köy odası projesi hayata geçirilirken, diğer taraftan da köylülerin kendi aralarındaki dayanışma düşüncesi güçlendirilmiştir. 1930’ların başlarında Çine Kaza merkezinde bile köy odasının olmadığı düşünüldüğünde Gül Hanımın yenilikçi ve aydınlanmacı önderliği daha iyi anlaşılmış olur.
Gül Hanım köylü arasındaki dayanışmayı artıran ve köyün diğer merkezlerle ulaşımını sağlayan uygulamalarının yanında köydeki gençlere yönelik bir takım girişimlerde de bulunmaya çalışmıştır. İlk olarak gençler için zararlı gördüğü kahvehanelere girişi yasaklar. Nahiye halkı zor bir karar olan bu yasaklamaya destek vermesi onların Gül Hanımın bilgisine olan saygılarının bir ifadesiydi. Gül Hanımın muhtarlığı döneminde gençliğini yaşamış olanlarla yaptığımız görüşmelerde Karpuzlu’da yaşayan gençlerin Gül Hanımın muhtarlığı döneminde kahvehaneye giremediklerini yalnızca kahvehanelerin camlarından içeriye bakmakla yetindiklerini anlatmışlardır.
Dönemin kangren haline gelmiş olaylarından biri de kız kaçırma olaylarıydı. Gül Hanım bu meseleye de el atmış, kızların ve kız ailelerinin oldukça mağdur olduğu bu olayı önleyebilmek için de ciddi bir çabanın içine girmiştir. Gül Hanım meseleyi çözmek için gençler ve aileleriyle toplantılar yapmış, onları bu sorunun kız kaçırmayla çözülemeyeceğine ikna etmeye çalışmıştır. Evlenmek isteyen gençlerin kaçmak ve kaçırmak yerine, önce kendisine başvurmalarını istemiş, muhtar olarak aileleri ikna etmeye ve gençlerin evlenmelerini sağlayacağını taahhüt etmiştir. Gül Hanımın muhtarlık yaptığı süre içinde onun sözünü yerine getiren birçok genç muhtarlığa başvurmuş, Gül Hanım da kendisine müracaat eden gençlere yardımcı olarak, evlenmeye hazır olan kızların ailelerin istenmesinde aracı olmuştur.
Gül Hanım muhtarlık süresince eğitim faaliyetlerine de büyük destek vermiştir. Eğitime yönelik en önemli uygulamasını, köy çocuklarının özellikle de kız çocuklarının okutulabilmesi için aileleri ikna etme çabaları olmuştur. Gül Hanım bu düşüncesini hayata geçirebilmek amacıyla bütün köydeki kız çocuğu olan aileleri tek tek dolaşıp çocukların okula yazılmaları için ikna etmeye çalışmıştır. Onun eğitime verdiği önemi destekleyen güzel bir anekdot köylüler tarafından şöyle anlatılmaktadır.
“1935 yılı Cumhuriyet Bayramı şenlikleri sırasında çok güzel şiir okuyan bir çocuk dikkatini çeker. Defterine çocuğun ismini kaydettikten sonra öğretmeni ile konuşur ve çok başarılı bir öğrenci olduğunu öğrenir. Anne ve babasını da soruşturduktan sonra ailesinin fakir ve çocuğun ileri düzeyde eğitim almasını sağlayacak düzeyde olmadıklarını anlar. Ağabey’i Halil Usta’ya bu çocuktan bahseder ve geleceğinin çok parlak olacağı dolayısıyla okuması gerektiğini belirtir. Bunun üzerine çocuğun üst dereceli okula gidebilmesi için gerekli masrafları karşılar”.
Gül Hanım aile içerisinde ye ama aynı zamanda otoriter ve sözünü dinleten biri olarak biliniyordu. Kendisi örtü kullanmazdı. Başı açık dolaşırdı. Yaşamı boyunca kadınların modern kıyafetler giymesini savunmuştur. Bu tercihini daha muhtar olduğu dönemde Anadolu gazetesine gönderdiği mektup aracılığı ile Türk kadınına seslenerek ifade etmiştir.
“Türklüğü hiçbir millet tarihinde bulunmayan bir ilerlemeyle çok kısa bir zaman içinde inkişaf edip mucizeler yaratan ve Türk’ün ezeli ve ebedi bir yol göstericisi olan Gazi Mustafa Kemal’in biz kadınlara bahşettiği hürriyetlerdir ki, şu mektubumu yazabilmek cüretini kendimde buldum ve ortaya bir nokta-i nazar attım. Türk artık medeni milletler arasına girmiştir ve eski Türk medeniyeti nasıl cihan tarihinde kıymettar sahifeler işgal etmiş ise yeni Türk medeniyeti de yakın bir atide her millet tarihinde daha yüksek mevkiler alacaktır. Yalnız Türk köylü kadınlığı aleminde katiyen durmadan ve hiçbir sebep aramadan yapılması lazım gelen mühim bir iş vardır. Bu da köy kadınının giyim işidir… Madem ki medeniyiz ve medeni bir millet olduğumuzu cihan tasdik etmiştir. Köylü kadınlarını da uzun masraflardan kurtarmak ve medeni kisveye büründürmek zamanı gelmiş ve geçmiştir… Bendeniz Türkiye’nin ilk kadın muhtarı sıfatı ile şu nokta-i nazarımı açıkça arz ediyor ve bu işi Aydın Umumi Meclis heyeti muhteremesinden beklemeyi bir hak biliyorum”.
Çine Karpuzlu Nahiyesi Demirci Köyü Muhtarı Gül Gül Hanımın mektubundan cumhuriyet devrimlerine bakışının önceliğini yakalayabiliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk’le birlikte dünya tarihinde yeni bir sayfa açtığını ve dünya devletleri tarafından medeni bir millet olarak onaylandığını belirtir. Gül Hanım’ın Aydın genelindeki tartışmalarla birlikte örtü ve peştamalların atılması noktasındaki uzlaşmaya paralel olarak; medeni olmanın ilk koşulunu kadınların (özellikle köylü kadınların) kıyafet meselesine bağladığını görüyoruz. Kendisi modern kıyafetten yana tavrını ortaya koymasına ve Aydın Umumi Meclisinden bu yönde talep etmesine rağmen dönemin koşulları gereği taşra da geleneksel kıyafetlerle mücadele konusunda zorluklar yaşandığından kendi köyünde böyle bir uygulamaya gidememiştir.
Gül Hanım 1935 yılında manifaturacılık yapan Mustafa Übbül ile tanışarak nişanlanmıştır. Bu arada kendisine milletvekilliği adaylığı önerisi gelmiş, ancak bu öneri Gül Hanım tarafından kabul edilmemiştir. 1936 yılında muhtarlık süresinin dolması üzerine, tekrar aday olmaz. Aynı yıl evlenerek Çine’ye yerleşir. Muhtarlığı süresince Atatürk’le zaman zaman mektuplaştığı akrabaları ve kendisini tanıyanlar tarafından ifade edilmiştir. Gül Hanımın yaşamına dair bilgilerimiz dönemin basının sınırlı ve yakınlarının verdikleri bilgilerle sınırlıdır.
1936’da evlenip Çine’ye yerleştikten sonra herhangi bir işte çalışmamış olmasına rağmen boş durmayı sevmediği için kendi el emeği ile yaptığı ürünlerle vaktini değerlendirme yoluna gitmiştir. Yine yakınlarının anlattığına göre “Gül Hanım oldukça hünerli bir kadındı. Boş vakitlerini geçirmek için iğne oyası yapar, makinede çok güzel nakış işlerdi. Aynı zamanda okumayı sever ve kendisine okunan şeyleri can kulağı ile dinlerdi. Hayatının sonuna kadar çalışmış, yorulmak nedir bilmemiştir.”
Büyük yaş farkına rağmen yaşadığı süre içerisinde eşi kendisine karşı hep saygılı, özenli ve sevgi dolu olmuştur. Eşini 1960’lı yıllarda kaybetti. Yalnız kalınca aralıklarla Cumhur Hanım’ın yanına gidip gelmeye başladı. 1970’den sonra temelli yerleşmek üzere ağabey’i Halil Usta ile birlikte Nazilli’ye geldiler. Nazilli’ye yerleşmelerinden 15-20 gün sonra Ağabey’i Halil Usta hayatını kaybetmiştir. Gül Hanım’da 1970’den yaşamını yitirdiği 1990 yılına kadar Cumhur Hanım’ın yanında kalmıştır.
Ölümü dönemin Aydın’daki çıkmakta olan Ses gazetesi tarafından “Cumhuriyet tarihimizin ilk kadın muhtarı Gülkız Übbül Nazilli’de öldü. Cumhuriyetin ilanının 10. yılında Aydın’ın Karpuzlu Kasabası’nda muhtarlık yapan Gülkız Übbül ATAMIZ tarafından da ödüllendirilmişti”. Haberi ile duyurulmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1924 Erzurum Depremi ve ATATÜRK

1 EKİM 1924 - ATATÜRK'ün, Erzurum'da "Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu"nun çalışmalarını denetlemesi ve fe...