13 Haziran 2019 Perşembe

Otoriteye boyun eğmeyen sıra dışı hakim Arif Hikmet Korkmaz'ı biliyor musunuz?

Böyle insanların adları bilinmeli, unutulmamalıdır. 
Arif Hikmet Korkmaz, bir 12 eylül hakimi.
900 sanığa kadar ulaşan ilgilisiyle Yeniçeltek devrimci yol davasının, tahliyelere kızan tugay komutanına cevaben “ben hukuk adamıyım. ben delile bakarım.
Delil yoksa ceza da yok. delilsiz kimseyi içeride tutmam. delil varsa kimse de onu elimden kurtaramaz”, “eee hayat böyledir oğlum. siz devrim yapsaydınız, şimdi onları yargılıyor olacaktık. yapamadınız sizi yargılıyoruz…” diyen; tugay komutanının görüşme talebini ifade alınmasının ardındaki araya kadar ertelemesinin sonrasında da görevden alınan hakimi.
---
hakim Arif Hikmet, Yeniçeltek işçisi tutuksuz sanıklardan birinin sorgusunu yapmak üzere huzura çağırır, ifadesini okumaya başlar;
- Çetin Uygur, Osman Fahri şanlı işçileri meydanda topladı. Çetin Uygur işçilere konuşma yaptı. konuşma bittikten sonra sol kollarımızı hava kaldırtarak bize ant içirdi. ben de sol kolum havada ant içtim, demişsin.
hakim sanıktan yanıt beklerken hala önündeki dosyaya bakıyordu. bir süre; hem dosyadan bir şeyler okuyup, hem de sanığın yanıt vermesini bekledi. sanığın, sessiz kalması üzerine kafasını kaldırmadan sanığa, “ne diyorsun? bu ifade senin mi?” dedi.
+ hayır efendim. o ifadeyi ben vermedim. polis yazdı bana imzalattı.”
hakim bakışlarını dosyadan kaldırıp sanığa yönelttiğinde sanığın tek kollu olduğunu, sol kolunun omzundan itibaren olmadığını görünce, “sen de sol kolunu kaldırıp ant içtin mi?” diye ifadenin abesliğiyle dalga geçercesine sordu.
sanık, Arif Hikmet’in sesindeki bu alayı anlayamamıştı. “efendim benim sol kolum yok ki”, dedi.
hakim Arif Hikmet, “olsun yine de sol kolunu kaldırıp ant içmişsindir sen” diye alaylı konuşmasını sürdürdü. katibe dönerek “yaz” dedikten sonra, “huzurdaki sanığın sol kolunun omuzdan itibaren olmadığı görüldü. sanık o ifade bana ait değil polis yazdı bana zorla imzalattı. benim çetin Uygur ve Osman fahri şanlı için böyle bir ifadem yoktur dedi,” diye yazdırdıktan sonra sanığa dönerek sordu.
- başka söyleyeceğin var mı?
+ yok efendim.
- geç yerine oğlum geç. sol kolu olmayan adama sol kol havada ant içiriyorlar. geç yerine geç.
---
duruşmalar başlayalı neredeyse iki yıl olmuş, hakim arif hikmet artık sanıkları yüzlerinden isim isim tanıyor. birbirine bir şey söyleyeceği zaman ya da söz isteyen olduğunda, ismiyle hitap ediyor. artık sanıkları daha bir tanımış, haklarındaki iddiaları, onların iddialar karşısında ne dediklerini, ne diyeceklerini de biliyor. hatta zaman zaman sanıklara espriler de yapıyor. bir gün heyet içeri girdi. arif hikmet, sanıklara oturun işareti yaptı. kendi de oturdu. önünde klasörleri karıştırırken; bir ara ön sırada yan yana oturan beş maden işçisi tutuklu sanığa uzun uzun baktıktan sonra sanıklara gülümseyerek, esprili bir ses tonuyla; “lan oğlum, davanın en tipsiz adamları, hepiniz ön sıraya oturmuşsunuz” dedikten sonra yine gülümseyerek devam etti:
“bizi, bizim gözümüzü düşünmüyorsanız, kendinizi düşünün lan. heyet üyerleri bu tipsizliğiniz yüzünden size cezayı basacak. bu tiple burada oturmanı bile ceza almanıza yeter. geçin arkaya. kalabalığın içine karışın. dikkat çekmeyin. bak ne kadar yakışıklı çocuklar var. karışın onların arasına” dedi. salonda kopan kahkahalara bir süre müdahale etmedi. sonra eliyle susun işareti yaptıktan, öndeki beş ‘tipsiz’i arka sıralara karıştırdıktan sonra, “hah bak şimdi dikkat çekmiyorsunuz” deyip salondakilere “çocuklar bir daha bunları ön sıraya yan yana oturtmayın dağıtın aranızda kaybolsunlar. bu kadar yakışıklı çocukların arasında göze batmazlar. yoksa dava tipsizlerin davası sanılacak. benim kara gözlü yakışıklı sanıklarımın bu tipsizlere kurban gitmesine gönlüm razı olmaz” deyip gülümseyerek duruşmaya başladı.
Arif Hikmet’in bu esprili tavrı, idamla yargılanan, cezaevinde birçok olumsuzluklar yaşayan sanıklara, bir nevi moral, bir tür doping oluyordu. gün boyu ve akşam cezaevine döndüğümüzde cezaevinde anlatılan, gülünen, kahkaha malzemesi oluyordu. hatta cezaevinde bulunan diğer davalardan arkadaşlar da mahkemeden gelenlerin yolunu bekliyor, bizler içeri girer girmez, “arif hikmet bugün ne dedi” diye sorulara boğuyor, bizler anlatıyor bütün koğuş kahkahalara boğuluyordu. o günlerde sanıklar olarak bunu çok anlamasak da, sadece basit bir espri olarak görsek de; aslında hakim arif hikmet, idamla, ağır hapis cezalarıyla yargılanan, işkencelerden geçmiş, devletin bir dönem günah keçisi olarak gördüğü, intikam aldığı, onlu yaşlarının sonunda, yirmili yaşlarının başında olan bu genç insanlara bilerek ve isteyerek yaptığı moral takviyesi, esprileriydi.
ışıklar içinde yat, hakim arif hikmet korkmaz.
---
Suluova’nın bol sanıklı o ünlü polis otosu kurşunlamalarından birinden tutuklu sanık olarak yargılanan mehmet akyürek, isminin okunmasıyla yerinden kalkarak huzurdaki yerini aldı. Mehmet Akyürek 18 yaşında olmasına rağmen iri kıyım, oldukça gelişmiş, yapılı bir çocuk… ifade veren sanıklar için konan mikrofon Mehmet’in neredeyse göbek seviyesindeydi. mikrofonu düzeltmeyi kendine görev edinmiş bir asker hemen mikrofonu sanığın boyuna göre ayarladı. çalıştığından emin olmak için mikrofona, işaret parmağıyla vurarak kontrol etti. çalışıyordu. işini iyi yapmış olmanın kıvancıyla yerine geçti. hakim arif hikmet, oldukça yapılı bu genç çocuğu bir süre tepeden tırnağa süzdükten sonra,
- gel bakalım Mehmet Akyüreeeeeek. sen 18 yaşında mısın?
+ evet 18 yaşımdayım.
- kaç yıldır tutuklusun?
+ 33 ay oldu.
- yani 15 yaşında mı tutuklandın?
+ evet.
Mehmet’in yanıtları oldukça sert ve üst perdedendi. ama Mehmet’in o çocuksu, o sempatik yüz ifadesi karşısında hakim onun bu kızgınlığına, üst perdeden konuşmasına kızmıyor belli belirsiz bıyık altından gülüyordu.
- eee anlat bakalım Mehmet. bak polis otosunu kurşunlayanların arasında sen de varmışsın. niye kurşunladınız oğlum polis otosunu?
+ hayır efendim! ben polis otosu, molis otosu kurşunlamadım.
- ama burada öyle yazıyor.
+ herkese yazmşlar zaten. yakaladıkları herkese polis otosu kurşunlatmışlar…”
- sen kurşunlamadın mı?
+ ben de kurşunlamadım arkadaşlarım da kurşunlamadı.
sorgu sürdükçe Mehmet’in kızgınlığı ve ses tonu artıyor. hakim de bu işten keyif almışçasına onu tahrik ediyor.
- bırak arkadaşlarını, sen kendini savun. niye kurşunladın oğlum polis otosunu?
+ ben kurşunlamadım. aha bu (arkasında oturan arkadaşları göstererek) arkadaşım ergin’le geziyorduk.
- oğlum gecenin o saatinde ne gezmesi?
+ orası bizim mahallemiz. gezmeyecek miyiz a…na koyum?
salonda bir kahkaha koptu. hakim arif hikmet yüzündeki gülümsemeyi kapatmak için yapmacık bir ciddiyet takındı. hakimler ve savcıların da gülmekle, gülmemek arası zorlandıkları belli…
- tamam oğlum, kızma. niye kızıyorsun?
+ ne kızmayacağım a…na koyum? üç senedir boşu boşuna yatıyoruz.
salonda bir kahkaha daha patladı. bu kez hakimler, savcılar da gülmelerini engellemek gereğini duymadılar. o günkü sorgudan sonra Mehmet de tahliye oldu.
---
Yeniçeltek işçisi, yeraltı maden iş sendikası üyesi, tutuksuz sanık, sorgu için huzura çağrıldı.
kimlik bilgilerini okuyan hakim;
- bu bilgiler sana mı ait?
+ evet efendim.
- bak iddianamede senin için ne demiş savcı?
+ der efendim gulag asma!
- ne demek oğlum gulag asma. sendika üyesiymişsin. yasadışı greve katılmışsın. çalışmak isteyenleri tehdit etmiş, korkutmuşsun. şimdi de gelmiş ‘gulag asma’ diyorsun. söyle bakalım, sendika üyesi misin?
+ evet efendim.
- greve katıldın mı?
+ katıldım efendim. ekmeğim için, işim için katıldım.
- anlat nasıl oldu.
+ oldu işte efendim.
- tamam. oğlum nasıl olduğunu anlat. sizi kim greve götürdü? onu anlat.
+ bir yere gitmedik efendim işyerin de yaptık.
- tamam. elbette işyerinde yaptınız da, kim yaptırdı? kim götürdü sizi greve?
+ biz kendimiz gittik. kendimiz yaptık efendim.
- oğlum sendikacılar gelip size bir şey söylemedi mi?
+ söylemedi.
- oğlum hiç toplantı yapmadınız mı? toplantı yapmadan, konuşmadan nasıl anlaştınız? konuşmadan, toplantı yapmadan grev olur mu?
+ olur efendim. biz yaptık.
- oğlum çıldırtma beni. 980 işçi nasıl anlaştınız da grev yaptınız. hiç mi konuşmadınız?
+ konuştuk efendim.
- hah işte. ne konuştunuz? kim ne dedi onu anlat.
+ efendim. aynı vardiyada çalıştığımız …. arkadaşım bana geldi. ‘Kürt cemal grev var sen de gidecen mi?’ dedi.
hakim araya girerek
- ne dedin?
+ gidecem dedim.
- onu demiyorum oğlum. arkadaşın sana geldiğinde dediği.
+ hayır efendim arkadaşım dedi.
- yok onu demiyorum. sen Kürt mü dedin?
+ evet efendim. bana öyle derler.
- lakabın mı senin?
+ hayır efendim ben kürdüm.
- sus oğlum bak suç işliyorsun.
+ olsun efendim ben kürdüm. Allahın bildiğini kuldan mı saklıycam?
salonda yükselen kahkahalarla birlikte hakim de gülümseyerek “ee hadi saklama o zaman” diyerek, tekrar sorguya başladı.
---
hakimin ismini okumasıyla tutuksuz sanık sıralarında oturan Yeniçeltek maden işçisi tutuksuz sanık yerinden kalkarak huzura yürüdü. yürüyüşünde, tavırlarında kendinden emin bir hali vardı. bu kendinden emin tavrı öyle belli oluyordu ki mahkeme başkanı da bunu hissederek; sanki onun bu kendinden emin tavrını, kendine olan güvenini sınamak, belki de kırmak için; ilk söz olarak “sen” dedi, “sen sendika üyesiymişsin. yasadışı greve katılmışsın?”
sanık aynı kendinden emin tavır ve ses tonuyla “evet, sendikanın üyesiyim. greve de katıldım. grevimiz de yasadışı değil yasaldı”, dedi.
sanığın bu tavrı karşısında hakim Arif Hikmet, “ah işte! ben böyle sanık istiyorum. neydi o demin lacivert takımlı. adam yasal hakkı olan sendika üyeliğini söylemekten korkuyor. aferin oğlum” dedikten sonra önündeki dosyaya baktı. “zaten hakkında yasadışı greve katılmak dışında bir iddia da yok. sen de zaten greve katıldığını kabul ediyorsun,” deyip katibe, “yaz!” dedi. katibe yazdıracaklarını söylemeden her sanığa sorduğu gibi, bu sanığa da, “ekleyecek söyleyecek bir şeyin var mı?” diye sordu.
sanık; az önce hakimin kendisi için söylediklerinden memnun olmuştu. “efendim,” dedi. “ben altı çocuk babasıyım…” deyince hakim araya girerek “maşallah” dedi. sanık hakimin araya girmesini hiç duymamış gibi sözlerine devam etti. “annem, babamla birlikte on nüfusuz. ben kırk altı yaşındayım. ilk kez maaşlı, sigortalı bir işim oldu. o da Yeniçeltek’te. ilk kez de sendikalı oldum. ben sendikadan da işimden de memnunum. sendika sayesinde işçiliğin ne demek olduğunu anladık. sendikadan önce işçiden çok köle gibiydik. sendika bize sahip çıktı. şimdi bizim için bu kadar güzel şeyler yapan sendikaya üye değildim, greve katılmadım diyemem. sendikanın üyesiyim. greve de katıldım”, diyerek sözünü bitirdi.
sanığın sözünü kesmeden dinleyen hakim Arif Hikmet, bir süre sessizce sanığa baktıktan sonra, “emeğine işine sahip çıkmak budur işte. geç otur yerine oğlum. seni ve senin gibileri bu davaya katıp buraya kadar getirmek bile…” deyip cümleyi tamamlamadan sustu. bir süre sonra sanğıa, “geç otur yerine oğlum” dedi. katibe “yaz!” dedi.
sanık geldiği gibi yine kendinden emin bir tavırla yürüyerek gidip yerine oturdu. o gün tutuklu, tutuksuz bütün sanıklar, o maden işçisiyle gurur duymuştuk.
---
küçük yaşta üvey baba zülmü görmüş çok büyük zorluklar yaşayan ve hırsızlık gibi suçlar işleyen bir sanık sorgulanmaktadır;
- eee bu işlere nasıl bulaştın? devrimcilikle nasıl tanıştın?
+ efendim ben Amasya dere mahallesi’ndeydim. devrimcileri görüyordum. onlarla arkadaşlık yapmaya başladım. benim durumumu bilen devrimciler, bana yardımcı oluyordu. dev-genç’in bir odun, kömür deposu vardı. burada karaborsacılara karşı halka ucuz odun kömür satılıyordu. bana önce burada iş verdiler. daha sonra, burayla ilgilenmemi söylediler. ben de burada çalışmaya başladım.
daha sonra devrimcilerle arasının neden açıldığı sorusuna kasada açık olduğunu söyleyip kaçamak cevaplar veren sanığa;
- oğlum! o kadar sıkıntı yaşamışsın. cezaevlerine girip çıkmışsın. sokakta kalmışsın. devrimciler sana kucak açmış, seni yanlarına almışlar. sana iş vermişler. seni adam yerine koymuşlar. oğlum götün mü kalktı lan? lan devrimcilerin parası yenir mi?
___
görevden alınmasının ardından verilen cezaları duyan Arif Hikmet, davanın avukatlarından birine “bu davadan bu kadar ağır cezalar çıkmaz, çıkmamalıydı” der.
aradan yıllar geçmiş arif hikmet korkmaz Eskişehir ağır ceza reisidir. Refahyol Hükümeti iktidardadır. adalet bakanı şevket kazan’dır. 28 şubat mantığı çerçevesinde tutuklamalar yapılır. o dönem kamuoyunca; uzun saçları, sakalları ve asalarıyla tanınan aczmendiler tutuklanmış, Eskişehir özel tip cezaevi’ne konmuştur. yargılanmaları da Eskişehir ağır ceza Mahkemesi’nde yapılmaktadır. mahkeme başkanı da Arif Hikmet Korkmaz’dır. dönemin adalet bakanı Şevket Kazan, sanıkları cezaevinde ziyaret eder. bu ziyaretin anlamı hükümetin ve bakanlığın sanıkların arkasında olduğunu göstermektir. mahkemeye bir anlamda uyarıdır. adalet bakanı’nın sanıkları ziyareti, sanıkların mahkemeye karşı pervasız bir sayygısız tavırlarını daha da artırmıştır. uzun saçlı ve sakallı olan sanıkların saç ve sakallarını adalet bakanı Şevket Kazan’a rağmen kestiren Arif Hikmet, bakanlığın baskılarına boyun eğmez. “üstüme gelmeyin adliyenin önünde cübbemi yakarım” der. bu durum karşısında bakanlık, Arif Hikmet’i dosyadan ve Eskişehir ağır ceza mahkemesi Başkanlığı’ndan alarak Anakara’ya tayin eder. tayini çıkarılan Arif Hikmet dediğini yapar adliyenin önünde, cübbesini yakmaz ama sanki yirmi yıl öncesinden bugünleri görür gibi “siyaset mahkeme salonuna girerse; adalet kaçar” diye bir pankart asar. pankartın altına da büyük harflerle isminin baş harflerini (a.h.k.) yazar.
Hasan kaplan, “dik dur devrimci ol” adlı kitabıyla kendisini ölümsüzleştirmiş. 150 sayfalık incecik bir kitap, metroda otobüste okusanız 2 günde bitecek kadar akıcı da, tavsiye ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1924 Erzurum Depremi ve ATATÜRK

1 EKİM 1924 - ATATÜRK'ün, Erzurum'da "Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu"nun çalışmalarını denetlemesi ve fe...